657 KALKANI

           Bu gün öğlen saatlerde yaklaşık 20 yıldır İsveç’te yaşayan ve oranın vatandaşlığını da alan bir arkadaşımla görüştüm. Arkadaşım şiddetli öksürük yaşadığını ve doktora gideceğini söyledi. Tam da bu noktada Türkiye’de ki doktorlar ile İsveç’te ki doktorları kıyasladı. Bu kıyas sırasında ise bayağı bir uçurumun olduğunu da gördüm. Konuşmanın içeriğinden çıkardığım ana fikri ise siz sevgili okurlarım ile paylaşmak isterim.

 

Arkadaşımın hasta olmasını söylemesi üzerine yaklaşık bir haftadan bu yana şiddetli öksürdüğünü ve ateşlendiğini beyan etmesi üzerine bir doktora görünmesinde yarar olduğunu söyledim. Kendisi de bu tavsiyeme uyarak gideceğini belirtti ve doktorların nasıl bir tarzı olduğunu sıraladı. Aynen şu cümleleri sarf etti: “Biz hastaneye gittiğimizde, bizi doktorlar karşılar. Gayet nazik ve güler yüzlü bir yaklaşım ile muayenelerini yapar, tüm bulguları ciddiye alır ve gerekli çalışmaları titizlikle gerçekleştirir. Bunun sonucunda da uygun bir tedavi düzenler, sıkı kontrollerle de bunu takip eder. Bu çalışmalar oldukça sağlıklı ve nezaket dolu bir atmosferde gerçekleşir. Nihayetinde hepimiz vergisini veren ve sınıfsal farklılığın olmadığı bir toplumda yaşıyoruz. Sizin oralar öyle değil, sizde parası olan iyi muamele görüyor.” Diye son noktayı koydu.

 

Bu söylem karşısında zihnimde bir anda Eğitim Araştırma Hastanesi canlandı. Uzun kuyruklar, hijyenden uzak muayene ortamları, yerinden kalkmayan sağlık görevlileri ve adeta kavga eder gibi hamle yapan otomasyoncular geldi. Cevaben de maalesef haklısın demekten başka çarem kalmamıştı. Sağlık alanında her ne kadar devrim yaratılsa da bunu uygulayan insanların da aynı paralellikte kişiliğini geliştirememesinin sonuçlarını yaşıyoruz aslında. Önce insana yatırım yapılmaması çok ilginç. Hoş Dicle Üniversitesi ve benzer üniversitelerde insan yerine çok sayıda cemaatçinin yetiştirilmesi ve bunların da paraya yönelmesinin sonuçlarıdır diye düşünüyorum.

 

Düşünün, bir hastaneye gidiyorsunuz, onca vergi, SSK, Bağ kur primleri yatırmışsınız ama muamele farklı. 657 kalkanının ardına gizlenen zihniyetin sorduğu ilk soru “NEYİNİZ VAR?”. Oldu olacak reçeteyi uzatın da biz yazalım demek geliyor insanın içinden, neyimin olduğunu bilsem niye geleyim be kardeşim. Bu ve tartışmaya açmak itemediğim çok sayıda olaylar oluyor hastanelerde. Bunların tümü de 657. sayılı yasanın kalkanına çarpıp geri tepiyor. Zira Avrupa’da bir insanın şikayeti önce insan mantığı ile ele alınırken Türkiye’de bu algı önce memurum olarak hayata geçiyor. İşte bu nedenlerdendir ki insanlar sınıflara daha rahat ayrılabiliyor. Önce 657’lim değil, önce insanım olmalı.

 

Saygılarımla

[email protected]

YORUM EKLE