Açmadan Solan Güller...

 AÇMADAN SOLAN GÜLLER…

 

Gerçekte yaşanmış olan ve hala yaşanan bir anekdotu paylaşmak istiyorum aslında. İnsanlık adına üzülerek, utanarak, kızararak ve nefretle…

Aslında bu gerçekte yaşanmış hikayeyi dinleyince böyle kaskatı oturmak, yalancı tebessümler takınmak istemiyordum ama karşımda duran yaşayan romanın kendini iyi hissetmesi için öyle durmalıydım. Yaşamını anlatırken gözlerindeki donukluğu, donukluğun ardındaki çocukluğu, çocukluğun arkasındaki savaşı, savaşın ardındaki mutlu olma arzusu ile birlikte dağ gibi kocaman güvensizliği, derin yaralarını görüyordum. 13 yaşında uğradığı büyük haksızlık ve ardı arkası kesilmeyen acılar zinciri. Her bir hikayesi bin kitap büyüklüğünde olan bu yaşanmışlık nasıl yerini mutluluğa, umuda bırakacaktı? Bunca darbeyi indiren yine umut ettiği mutluluğu vermesi beklenenler iken.

Son birkaç günden beridir gerçek manada bunları anlamlandırmaya gayret sarf ediyorum. Birilerine destek olmak istediğinizde neden ani bir oto kontrolle savunmaya geçerler? İşte bunun da cevabı bu yazımda gizli.

Derinlemesine bakıldığında insanların biri birlerini kullanmaya müsait olmalarından kaynaklanan bir sendrom, bir travma belirtisi görüyorum aslında. Birçok kötü niyetli kişi, destek adı altında o kadar çok kötülük yapmış ki akıllara ziyan. İnsanlar aynı zamanda bu kadar kötü olabilir mi demeden de edemiyorum.

Ne garip bir dünyada yaşıyoruz, anlamlandıramıyorum bir türlü. Doğrular yanlış, yanlışlar doğru olmuş…

Çok sevdiğim, değer verdiğim bir insan, geçtiğimiz günlerde bana yaşam hikayesini anlatmıştı. Hikayesini anlatırken kendisine belli etmedim ama gözyaşlarımı zor tuttum. Küçük yaşında kendisine çektirilen eziyetleri, arkasından hayata firar savrulmalarını, yaşadıklarını, olmayan çocukluğunu ve daha 24’ündeyken 40 yaşını nasıl yaşadığına şahit oldum.

Kantara vursan 50 kilo bile gelmeyecek olan bir bedene bu denli ağır yükler, şiddet, kalıcı hasarları veren vicdanı neyle sorgulayabilirim? Ben ve benim gibi insanlara önyargılı yaklaşmamasını nasıl bekleyebilirim? Onca kötülüğü ona insanlar yaparken, bir et parçası gibi kullanılıp oradan oraya savrulmasının yarattığı hırpalanan yaralarını ‘Gel saralım’ dediğim de nasıl güvenip gelmesini bekleyebilirim? Nasıl olacak bu iş?

Hayalle, gerçek arasındaki bir yaşamın kendisine getirdiği bütün olumsuzluklarıyaşadı çocuk yaşında. Hain damgası vurulup, günlerce akıl hapishanesinde suçlu ilan edildi. Bodrum katlarında işkenceye yattığı günler, hayatının en kabus dönemleriydi. Ya, sahtekarlığın zirvesinde oturan insanların yalanları üzerine kurulan iyi niyetinin son kullanma tarihi de son umutları ile birlikte tükendi. Kendisine ‘Yeniden yaşama merhaba demelisin’ dediğim de ise başını önüne eğişi yada dalıp gitmeleri tam bir cevaptı aslında.Kim bilebilir ki kafasından neler geçiyordu ... O'ndan faydalanılıp sömürüldüğü yıllara veda edişi hiç de kolay olmayacaktı. İçindeki güvensizlik ise belki de bir ömür boyu onu içten içe yiyecek. Çelişkilerle yaşamanın şu anlarında, şimdi çok daha iyi anlıyorum kendisini, çok daha derinden hissediyorum acısını.Ama her şeye rağmen içindeki çocuğun ölmediğini de biliyorum. Bildiğim bir şey daha var ki içinde en son tutunduğu küçücük te olsa bir güven duygusu var. Umarım bu kez ve son kez güveni boş çıkmaz. İşte bu nedenle onlar ‘AÇMADAN SOLAN GÜLLER’… Gülleri soldurmayalım ne dersiniz?


Saygılarımla

[email protected]

YORUM EKLE