ANAYASANIN 42. MADDESİ DE VAR, HATIRLATALIM…

Ne diyor ANAYASANIN 42. Maddesi:

“Madde 42 - Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.”

42. maddeyi hepimiz okuduk, bir şeyler anladık, şu anda düşünüyoruz ve ‘Drink’ dank etti kafamızda yine bir şeyler ve soruyoruz : “Madem öyle eeee niye böyle?” diye.’

‘Bayram değil, seyran değil, bahçelerde kereviz, gel bize bazı bazı.’ Çok alakasız sözler oldu değil mi, bence de. Tıpkı Anayasanın 42 maddesi ile Milli Eğitime bağlı birçok okulda yaşananlar gibi.

Yani yasalarla güvence altına alınan haklar yine umursamaz, sandalyelerin rahatlığına alışanların denetlemeden uzak akıl dışı uygulamaları nedeniyle sadece Google arama motorunda Anayasanın 42. Maddesi olarak kalıyor.

Sevgili arkadaşlar sözüm öncelikli olarak ulvi, engin, anlayışlı ve insan olan eğitmenlerimizi kapsamamaktadır. Onun ötesi bu vampir ruhlular kendilerini iyi bilir.

Şimdi birileri nasıl oluyor, nasıl sadece bir madde olarak kalabilir diyecek! Hemen nasılını ve kimler tarafından yapıldığını servis edelim ortaya karışık:

Devlet, devletin okulunda, devletin atadığı ve memur ettiği öğretmeni, devlet güvencesinde olan yine 42. Maddeye ile güvence altına aldığı öğrencilerine hafta içi veya sonu, merdiven altı bir yerde para karşılığı kurs adı altında, haftada 2 saatlik sözde eğitim veremez, verdirmez, göz yummaz. Bu suçtur, aykırıdır, yasadışıdır. Vergi kaçıran ve kendi eğitmekle mükellef oldukları öğrencilerine kurs dayatması yapan bu şahıslara içimden eğitimci veya öğretmen demek gelmiyor. Bu hırsızlıktır, Güveni kötüye kullanmaktır, Vergi kaçırmaktır, Alenen Anayasaya aykırı hareket etmektir ve Ahlaksızlıktır.

Yani devletimin okulu bazı zihniyetlerin Pazar tezgahı gibi. Öğrenci velileri müşterilyeri, okul ise tezgahları. Düşünün 4 Bin TL maaş alan bir öğretmen öğrencilerini kursuna alın ise ayda 200 TL 8 Bin yapar. Buda okulu onlar için müthiş bir Pazar tezgahına çevirir, eğitimcilik yan iş oluverir.

Zira olaylara vakıf olan helal süt emmiş eğitimciler de bu zorbalığı kabul etmiyor.

Malum daha önce Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu’na bir toplantıda konuyu anlatmıştım. İl Milli Eğitim Müdürü Hasan Aslan ise 13 kişilik bir müfettiş ordusu ile olayın üzerine gideceklerini söylemişti. Tabi aramızda kalsın sözde gidilmiş, tabi hiçbir işlem yapılmamıştı. Bunu unuttuk mu, kesinlikle hayır. Peki bu mevzu yeniden hortladı mı, elbette ki evet, hatta hiç gündemden düşmedi, hatta ilk ele aldığımız zaman biraz atletikti ama şimdilerde maşallah bu sorun tosun gibi oldu.

Devletimiz sizlere yani niyeti iyi olmayanlara da maaş, makam, unvan, kolaylık, garanti, gelecek, aklınıza gelen her şeyi vermiş. Sizden görevinizi hakkıyla yapmanızı istemiş. Müdürlere denetle demiş, müfettişlere adil şekilde araştır demiş, yasalarla bunun çerçevesini de çizmiş. Denetimcilere dostum işini yap, bu kul hakkı demiş, öğrencilere benim güvencem altındasınız diyerek garanti vermiş, öğretmenlere de sana bu ücreti veriyorum hesabına gelir ise bu işi yap demiş. Kardeşim kendi öğrencine, eğitmekle mükellef olduğun, aynı zamanda örnek olarak seni rol model olarak gören öğrencini para karşılığı sömürmek senin KUTSALLIĞINA sığıyor mu? Tabi hemen hayat pahalılığına dem vuracaksınız biliyorum, o zaman sana gelen öğrencinin babasının işsiz ya da asgari ücretli olduğunu hatırlatmamın manası var mı?

 O çocuklar özel okulda değil, bellerinde senin nemalanmak için devletin kitabına ek olarak aldırtıp, altında ezdiğin mini minnacık omuriliklere yüklediğin 8 kilo yaptığın çantayı güçlükle taşıyarak okula geliyorlar.

Öz veri yüklü anne ve babalar beslenme olarak ailenin günlük nafakasını o küçücük kutuya yerleştiriliyor. Sen hala aç gözlülük yapıp o insanların çırpınarak elde ettikleri 200 TL parasına göz dikiyorsun. Okul aile birlikleri bir taraftan velinin şah damarına dişini geçirmiş, siz bir taraftan. Ne oluyoruz böyle!

Evet, niye böyle hakikaten? Özellikle iş başı yapmak için türlü, türlü yollar arayan, olmadı torpil bulmaya çalışan, olmadı intiharlara kadar giden insanların bir bölümünün ‘Eğitimci, öğretmen’ unvanı aldıktan sonra böyle yanlış yollara sapmaları gerçekten de çok vahim.

Özellikle il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinde sorunlar o kadar çok iç içe geçmiş ki neyin yanlış, neyin doğru olduğu bilinmezken birçok yasal olmayan mevzu adeta hak gibi görünmeye başladı.

Öğrenci kıyafetlerinden vurgun, Yardımcı ders kitabından vurgun, Okul aile birlikleri üzerinden vurgun, Öğrencisine kurs adı altında şan taj vurgunu. Milli eğitim çatısı altında bunlar yaşanırken ayrıca dile getirmek istemediğim daha birçok çirkinlik ayyuka çıkmış durumda. Sevgili idareciler, yöneticiler, hepinizin kesintisiz odasında seccade olduğunu hatırlatırım. Başkada bir şey demiyorum, çünkü bu saatten sonra kalemim konuşacak.

Aslına bakarsanız yazacak, çizecek çok şeyimiz var ama kısadan hisse saatlerdir neyi düzgün yapıyorsunuz d iye bir örnek bulmaya çalışıyorum. Zira sorunlar yazmakla bitmeyecek cinsten.

Mark Twain’ın ibretlik bir söz ile finali yapmak isterim: “Eğitimin yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Hiçbir şey onun etki alanının dışında kalamaz. Kötü ahlakları iyiye çevirebilir; kötü ilkeleri yıkar ve yerine yenilerini koyar; insanları melekler seviyesine çıkarabilir.”

Saygılarımla

Ahmet BEŞENK

YORUM EKLE