HERŞEY ORTADAYKEN HİÇ BİRŞEY YOK…

 Şimdi ortaya atacağım konu, uzun zamandan bu yana benim kafamı karıştıran, neden, niçin dengemi altüst eden bir konu. Şöyle bir düşünün Devletin herhangi bir kurumunun çatısı altında dolandırıcılık, hırsızlık, Resmi evrakta sahtecilik veya illegal bir faaliyet var ise bunu çözmek ile mükellef olan birim hangisidir? Bunları şöyle birkaç şık ile okuyucularımızın tercihine sunalım.

 

A)    Savcılık

B)     Kolluk Kuvvetleri

C)    Kurum içindeki ilgili konularda uzman olan veya olmayan müfettişler

D)    Keyfim bilir diyen idareciler

 

Bunu oldukça vahim ve tehlikeli bir iddia ile örneklendirelim; Dicle Üniversitesi Plastik Cerrahi Anabilim dalında 90 ampul morfin’in (Uyuşturucu) yok olduğu duyuruluyor. Konuya ilişkin olarak Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi dekanı bir soruşturmacı atıyor. Soruşturmacı çalanı da, kullananı da tespit ediyor. Evet, yanlış duymadınız çalanı da, kullananı da dedim ve raporunu Dekana sunuyor. Dekanlık tüm bilgi ve belgeleri toparlayıp hem adli, hem de idari soruşturma açılması için dosyayı Danıştay’a gönderiyor. Danıştay dosyayı inceledikten sonra olayın iki yönlü de soruşturulmasına karar veriyor. Muhataplar Danıştay’a itiraz ediyor ve karar baştan aşağı değişiyor ve Danıştay’ın itiraz sonrasında kararında deniyor ki hem idari hem de adli soruşturmaya gerek yoktur.

 

Peki, Morfinler ne oldu, devlet malını çalalar ne oldu, resmi evrakta sahtecilik yapanlara ne demeli?

 

Devlet memurluğunda en ağır suçlardan biri olarak tabir edilen bu hırsızlık ve Resmi evrakta sahtecilik vakası gizemli bir biçimde nasıl olurda red yanıtı alır diye düşünmeden edemiyorum. Neden üniversite yönetimi bu illegal suça çokta itiraz etmeden dosyayı rafa kaldırdı? Üstüne üstlük Plastik Cerrahi Ana Bilim Dalı başkanını kimler, neden darp ederek hastanelik etti.

 

Asıl soru şu: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı neden sadece kurum içinde bu tehlikeli vakayı sınırlı tuttu?  

 

Normal şartlar altında park yerinden 10 santimlik bir yer ihlal ettiğiniz anda sizleri ablukaya alan üniversitenin görevlileri bu ve benzer hususlarda neden suskun kaldılar? Olay neden sadece ‘Danıştay karar verdi’ gerekçesi ile sınırlı kaldı? Konu neden adli ve cezai boyutu ile ele alınması noktasında ısrarlı davranmadı. Eğer muhatapların itiraz etme hakkı var ise Üniversite yönetiminin de diretme ve itiraz hakkı vardı. Bunu neden kullanmadılar? Gibi birçok soru var aslında aklımızda.

 

Kişisel kanaatim bu iddia karşısında D şıkkının daha şık duracağı yönünde.

 

Zira hukuk şunu emreder; Ortada bir suç var ise onunda karşılığı mutlaka vardır ve Yasa önünde herkes eşit haklara sahiptir.

 

Bu pis iş baştan sona pislik içine bulaşmışken hem şahsım, hem de kamuoyu bu konu ile ilgili DOĞRU kararlarının verilmesini bekliyor olacak.


Saygılarımla

[email protected]

YORUM EKLE