KARANLIKLAR KALESİ DİCLE ÜNİVERSİTESİ

 Bu gün bir arkadaş bana şunu sordu: “ Dicle Üniversitesi denince aklına ne geliyordu veya ne geliyor” diye. Yanıtım hazır, bana göre öncesi ve şu an için görüşüm, Dört tarafı hainlerle kaplı, içinde hainin olmadığı ama her tarafında fıskiye olmadığı halde hain fışkıran, kanlı irinin koridorlarını bastığı, bir cerahat cenneti, yolsuzlukların karanlıklar kalesi ve ileri seviyede kangrenleşmiş bir hastalıktır bana göre Dicle Üniversitesi. Bu güne kadar Dicle üniversitesini hep böyle gördüm ve görmeye de devam ediyorum.

 

Dün ise Dicle Üniversitesinin yeni Rektörü Talip Gül ile basına yönelik düzenlediği toplantıda bir araya geldi. Rektör Gül, 15 Temmuz tarihinde gerçekleştirilmek istenen darbe girişimine değinerek, atandığı günden şu ana kadar gerçekleştirdikleri çalışmalardan söz etti. Açıklamasını çok yakından ve dikkatle takip ettim doğrusu. Vücut dili, vurguları ve kendince söylemlerini de analiz etme şansı buldum. Aslında irdelemek istediğim de bunlar.

 

Yeni Rektör Talip Gül aslında ötekileştirici olmayan adil bir tarzdan yana, bunu duymak hoştu ama peki bu söylemler gerçeklik boyutunda eyleme nasıl dönüşecek? Kalıcı bir ortam nasıl sağlanacak? William Shakespeare’nin dediği gibi, ‘İşte bütün mesele bu’

 

Hatırlayalım o zaman, Tutuklu eski Rektör Ayşegül Jale Saraç döneminde 450 olan akademisyen kadrosu binlere çıkmadı mı? Derecesini alan giderken yerine yenileri gelmiyor muydu? Bunların yanı sıra para musluklarının başına atananlar, insanları kobay olarak kullananlar, hemşire eşi kıyağı ile milyon dolarların ödendiği medikal vurgunlar, kriptolar ve daha birçok kişi şu anda hali hazırda devletin verdiği lokmaları cumburlop yapmıyor mu? Ya hiçbir şey önemli değil ama bu alçakların gölgelere karışarak sinmeleri, pusuda beklerken fırsatını bulduğu anda boğazlayacak kadar iyi niyetlilere yakın olmaları kanıma dokunuyor.

 

Birçok insan hakkettiği halde hala açıklarda beklerken, torpil, morpil dalgasına göreve getirilenlerin hala o koltukları, yumuşak, sıcak popoları ile işgal etmesi bana göre küçük darbe girişimleridir ve oldukça da başarılı olmuş durumdalar.

 

Biz cebimizde küçücük, minicik bir tornavida taşıyamazken ve anında yakalanırken bu vatan hainlerinin peşpude ve umarsız dolaşmalarını kim hazzedebilir ki? Sayın Gül’e birkaç tavsiye, hani siz dediniz ya 147 kişi gözaltına alındı ya, onlar çıbanın görünen kısmı, görünmeyenler hala aranızda, yanınızda ve hatta çok güvendikleriniz olabilir. Belki sizi yönlendirmek, akıl vermek isteyenler de olabilir, tavsiyem o ki dikkat edin gölgeniz bile hain olabilir.

 

Bana biri akılla, izanla açıklasın lütfen, binlerce insana ihalelerin peşkeş çekildiği, yine binlerce insanın iş başı yaptığı koca üniversitede 147 kişinin gözaltına alınması ve sanki bunun sonunun geldiği gibi bir yorum ne kadar doğru veya sizce ne kadar alaycı bir bakış!...

 

Rektör Gül birde dip not geçmişti, dikkatlerden kaçan: ‘Eğer var ise bildikleriniz, yazın, altına da adınızı, soyadınızı yazın, bildirin” dedi. Sordum isimler deşifre olur mu diye, yanıt bir enkaz, bir garabet, bir skandaldı, “Evet ve bu insanların güvenliği ne olacak?” oldu. Yani Rektör Gül anladığım kadar her şeyin farkında, bilgi verilmesini istiyor ama onları gizli tutmak gerekenlerin gizliliği ihlal edeceğinin altını çiziyor.

 

Asıl mesele ise şu, ihbarcı neden deşifre edilir? Bu tarzı kim onaylar?

 

Görünen o ki yeni Rektör’ün işi zor, zira önüne sürekli yokuş olan bir yol koşulmuş. Yürü, yürüyebilirsen deniyor, beklide en yakınlarındaki tarafından!...

 

 

Yazdıklarım, çizdiklerim eminim birçok insanı rahatsız ediyor ama Oscar Wilde’nin söylediği gibi: “Olmadığın bir insan olarak sevilmektense, olduğun insan olarak nefret edilmek daha iyidir” yani görünen o ki özellikle Dicle Üniversitesinde palazlanmış asalaklar daha çok rahatsız olacaklar.

 

Saygılarımla

[email protected]

 

YORUM EKLE