Oyunun Adı Yok

Duygu Asena ‘’ Kadının adı yok’’ kitabıyla, Türkiye’ de kadın ve onun haklarına ilişkin dikkate değer bir tespitte bulunmuştu. Eşitlik ve özgürlük bağlamında erkek egemen bir toplumda kadının neden adı yoktu, neden  adı olamazdı, bunu ikonik bir ifade ile kamusal alana taşımıştı. Adı yoksa, hakları da yoktur. Denklemin özü buydu ve bu denklem hala bütün ihtişamiyla varlığını sürdürüyor.

Benzer bir kader, aynı erkek egemen toplumda futbolun başına musallat olmuş ve nefes almasına izin vermiyor. Oyunun adı yok, oyuna da gerek yoktur. Her şey anlıktır. Keyfidir, tesadüftür, mutlu ya da mutsuz rastlantıdan ibarettir. Filankes oyuna dahil olursa, pekala işler değişecektir, öteki oyunda olduğu için işler iyi gitmiyordur. Kenar yönetimi hamle yapmayı bilmiyordur. Sanki, bu meret, elektrikli bir çocuk oyuncağıdır da, kenardan biri onu şarj ettiğinde ortaya bambaşka sonuçlar çıkacaktır. Algı bu. Bunun için yeminler edilir. Gözyaşı dökülür ve ya kederlenilir ya da saf mutluluk yaşanır. Herkes bir mucize gerçekleştirmek için yeşil sahadadır.

Oysa bu sadece bir oyun; Karşılıklı iki kalenin arasında gidip gelen bir eylence. Mesafesi belli 105 metre. Eni belli 65 metre. Süresi belli iki adet 45 dakika. İnsan kaynağı belli, 11 kişi. Bu oyunu oynayabilmek için iki duruma özgü iki organizasyon inşa etmek mecburiyeti var. Karşı kaleye gol atmak istiyorsan, kendi kalenin önünden öteki kaleye kadar, topu götürebilecek bir organizasyon modeline ihtiyaç var. Bu model, rakibin kim olduğuna ne yaptığına bakmaksızın, inşa edeceğiniz bir modeldir. Çünkü o topu o kaleye götürmek zorundasınız. Rakibinizin çok iyi olduğunu varsayarak, onun bütün tedbirlerini aşan bir planlama yapmak zorundasınız. Ve bütün maç boyunca bunu dener bunda ısrar edersiniz. Oyunun hücum yönünü inşa etmek bundan ibarettir.

İkinci durum modeli ise, kaleninizi rakibinizden uzak tutmak organizasyonudur. Top mutlaka rakibinize geçecektir ve ne pahasına olursa olsun o topu rakip ile birlikte kalenizden uzak tutmak zorundasınız. Top rakibe geçtiğinde bütün takım yakınlaşır ve rakip için oynanacak alan bırakılmaz. Rakip gökten zembille inmeyeceğine göre, iki kanatı sıkıca kapatır ve göbekte çoklu adamla rakibi adı pres olan baskıyla rahatsız edersiniz. Topu ne kadar çabuk kaparsanız inisiyatif o kadar çabuk size geçer.

Bir maçta bu iki durumu kesintisiz, tereddütsüz yapmak zorundasınız. Her an, her durumda bu iki halden birinin içindesiniz çünkü. Bunu devredemezsiniz, erteleyemezsiniz, askıya alamazsınız. Ya bunu yaparsınız ya da rakibin ense traşını incelersiniz. Ortası yok, kenarı yok.

Bakın İzlanda’ya, adamlar topun rakipte olma hali üstüne bir mimari geliştirmişler. Hem hücumda hem de savunmada yetenek gerektirmeyen bir organizasyona karar vermişler. Bu oyuna ikna ve sadıklar. Pekala da dün olduğu gibi sonuç da alıyorlar. Aynı şeyi Türkler,Fransa maçında yapmadı mı?

 Fransa maçı sonrası Türk takımının neden yenilmediğini aşağıdaki nedenselliğe bağlamıştım. İzlanda'ya da yenilmemek öncelikli değil miydi? Peki neden bu prensiplerden vazgeçildi?

"... Türkler dört futbol doğrusuna sadık kaldı.Bunlar evrensel doğrular ve  üstelik yetenek de gerektirmiyor.

1-Bütün maç boyunca alan daralttı. Aptalca geriye koşullar yapmadı. Takım dar alanda oynadı ve dinç kaldı.

2- Kenarları üç oyuncu ile kapattı. Bazen oyuncu sayısı dörde çıktı. Rakip çizgiye inme ya da arkaya sızma imkanı bulamadı.

3- Daraltılmış alan oyunu göbekte çoklu pres yapma imkanı verdi. Çoklu pres topu kapmanın garantisi. Dolayısıyla Türkler kaptırılan topu çok çabuk geri kazandı.

4- Topun olduğu her bölgede temaslı oyun benimsendi dolayısı ile hamleler hiç gecikmedi. Top ve adama anında baskın yapıldı.

Bu dört temel ve evrensel oyun prensibi Türkiye'nin neden yenilmediğini izah eder.’’

İzlanda maçı başladı ve Türklerin ‘’adı olmayan’’ bir şey yapmaya soyunduklarını gördüm. Oynamak! Oynayabilmeniz için bir oyuna ihtiyaç vardır. Olmayan oyun oynanamaz ki!. Üstelik üç gün önce sonuç aldığın bir tecrübe yaşamışsın. Çok yetenekli bir organizasyonu battal etmişsin. Hiç yetenekli olmayan bir organizasyona karşı, neden yetenek palavrasına meyil edersin. Yetenek yok çünkü. Hem yetenek yok, hem de organizasyon yok.

YORUM EKLE