Ciwan Haco: Albüm dışında sanat yapmak istemiyorum, bu bir protesto

Ciwan Haco’nun “Felek” isimli albümü sevenleriyle buluştu

Ciwan Haco: Albüm dışında sanat yapmak istemiyorum, bu bir protesto
 Ciwan Haco’nun “Felek” isimli albümü sevenleriyle buluştu. Altı yıllık aradan sonra tekrar sevenlerinin karşısına çıkan Ciwan Haco yeni albümünü - öncekilerden farklı olarak- dijital platformlarda yayımladı. 

Dilop Dergisi “Felek” albümünü üzerine Ciwan Haco’yla bir sohbet gerçekleştirdi. Türkiye’de her şeyin kötü gittiğini ve bunun kendisini olumsuz etkilediğini söyleyen Haco, “Yani durum böyle kötü olduğu sürece konser gibi işlere girişeceğimi sanmıyorum. Kendimce gelmem başka bir şey.  Ama sanatsal işler yapmak istemiyorum. Bu, duruma karşı bir protesto gibi. Savaşın durmasını, daha önceki gibi Kürtler ile Türkler arasında diyalogun başlamasını ümit ediyorum” dedi. 

Yeni albümde bazı pop, caz ve rock müzik esintileri var. Ama öte yandan arabesk müzik motifleri de var. Bu, bazen eleştiri olarak da dile getiriliyor. Bazı insanlar Ciwan Haco’nun eski günlerine dönüş yaptığını söylüyorlar; özellikle de “Derya” ve “Na Na” albümlerinden sonra. Müzik normlarınızın değiştiğini dile getirenler var. Bunun yanı sıra siz hep yeni şeyler üretmek ve yaratmak için çabaladığınızı söylüyorsunuz. Tüm bunlarla, bu eleştirilerle ilgili siz ne demek istersiniz?

Doğrudur; her albümümde yeni şeyler denemek istiyorum. Müzik böyle bir yaşam tecrübesidir. Bu albümde de pop ve rock müzik motiflerinin, arabesk motiflerin olduğu doğrudur. Arabesk müziğin temeli Ortadoğu’ya dayanır. Kürtlere, Türklere, Farslara, Ermenilere, Azerilere ait bir müziktir. Karışık bir müziktir. Belki herkes bilmiyordur ama ben şahsen arabesk müzikten keyif alırım. Ama aynı zamanda tüm müzik türlerini de severim. Popu da, blues ve cazı da severim. Yani bir şey yarattığımda birbirine karıştırmak isterim. Melodik açıdan da, ritm bakımından da iç içe bir durumun olmasını isterim. Dikkat edersen ritmde de iç içe bir durum var. Her konudan yararlanırım. Doğrusu herkesin kendisini bu albümde görmesini istiyordum. Ama dediğim gibi insanların benin eleştirme hakkı var. Baş göz üstüne.

Sizce şarkılarınız neden bu kadar dinleniyor, seviliyor?

Ne desem ki? Onlara sorman gerek. Hep Kürtlerin acılarına dair şarkılar söyledim. Bu benim için bir onurdur. Hiçbir zaman halkımdan uzak durmadım. İnsan en nihayetinde kendi halkıyla vardır. Yani halkım olmadan ben hiçbir şeyim. Doğrudur; hayatımı Avrupa’da sürdürüyorum. Ama hiçbir zaman halkımdan uzaklaşmadım ve uzaklaşmayacağım da. Bence çok dinlenmemin nedeni şarkılarımın içeriğiydi. Çünkü halkıma dair şarkılar söylüyordum. İkincisi de şarkılarımı icra ettiğimde içten bir hisle yapıyorum. 

Şarkılarınız başkaları tarafından okunduğunda ne hissediyorsunuz? Sizce şarkıcıların birbirlerinin şarkılarını yeni bir biçimle, farklı tekniklerle, farklı tarzlarla okumaları iyi bir şey mi? Nasıl görüyorsunuz bunu?

Evet, olumlu görüyorum. Ama kendilerinden üç isteğim var. Bir; bir saygı göstergesi olarak öncelikle bana veya menajerim Ayhan’a bir telefon etmemeliler. İkincisi; o şarkıyı öylece bırakmalılar; ben nasıl okumuşsam öylece yani müzik ve içerik bakımından değişiklik yapmaksızın okumalılar. Üçüncüsü; aslında birçok şarkımın sözlerini ben yazmadım. Müziklerini genelde ben yapıyorum. Adım belirtilmeli. Ama şimdiye dek hiç kimseden herhangi bir hak da talep etmedim. Çünkü bu şarkılar halka aittir. Halk için yaptım onları. Kim söyleyecekse söylesin, baş göz üstüne. Ama bu saydığım üç şeyi unutmamaları gerek. 

Kendi bestelerinizin yanında ablanız Dilber Haco’nun yazdığı şiirleri de bestelediniz. Sanatçılık ailede genetik sanırım?

Aile evvela Tor (Tur Abdin) bölgesindeydi. O coğrafyada Êzîdî Kürtlerimiz de vardı, aileyle iç içeydiler. Êzîdî Kürtlerin evlerinde de bağlama hep bulunur. Ailem sürgün edilip Suriye’ye yollandığında onlar da sürgün edildi. Her gün birlikteydik. Bağlama onlar için kutsal bir şey. Bu nedenle gözümü açtığımda evde bağlama gördüm. Böylece aldım elime bağlamayı. Babam da çalardı. Ama birinin gidip başka birilerine bağlama çalması ayıptı. Maalesef o dönem öyleydi. Benim dönemimde bu durum değişti. Çalmaya başladığımda 14 yaşımdaydım. Kız kardeşim Dilber’e sürekli şarkı sözleri yazmasını istediğimi söylerdim. Türklerin söylediği şarkıların melodisinden hoşlanırdım; mesela “Dostum Dostum” gibi. Bunların sözlerini kendin yaz derdim, o da bana ‘bilmiyorum ki nasıl yazarım’ derdi. Ben ısrarla hayır, biliyorsun derdim. Birkaç kez yazdığını görünce biliyorsun, yazacaksın dedim. 14 yaşımdaydım o zaman. Ablam da benden yaklaşık 8 yaş büyüktür. O nedenle benle dalga geçer, bana gülerdi, ben bilmiyorum falan filan derdi. Ben ısrarla biliyorsun derdim. İşte böyle başladı ve çok güzel şeyler yazdı Dilber. Ona da teşekkür ederim.

Dijital albümler hakkında ne düşünüyorsunuz? Şimdiye dek böyle bir şey yapmamıştınız. Yani dijital ortamda albüm yayımlamamıştınız. Sizce, sizin için geç bir hamle değil mi?

Hayır, her ne kadar geç de olsa olumlu görüyorum. Çünkü bu dijital meselesi beraberinde birçok olumlu şeyi de getirdi. CD ve kaset kalmadı pazarda. İnanıyorum ki iki üç yıla dek insanlar CD ve kaset dinlemeyecek artık. Ayhan’dan (prodüktörüm) çok memnunum. Onunla yaptık bu çalışmayı. Şimdiye dek çok haksızlığa uğruyorduk. Bugüne dek o kadar albümüm çıktı fakat bana bir kuruş bile faydası dokunmadı. Birçok insan inanmıyor da. Ama bugüne dek hep hakkımız yenmiş. Yalnız bu kez, biliyorum ki Ayhan hakkımı yemez. Öte yandan dijital platformda her şey belli; hangi sitede ne kadar dinlendiği ortada. Yani kimse kimsenin hakkını yiyemez. Bu nedenle de gençlere de albümlerini kimseye vermemelerini, kendilerinin albüm yapmasını tavsiye ediyorum. Görüyorum ki artık Avrupa’da da, Türkiye’de de şarkıcılar albümlerini kendileri çıkarıyor. Hiçbir şirkete vermiyorlar ve başarılılar da. Yani bizim olmayan hakkımız yavaş yavaş bize dönüyor. Benim için ne kadar geç olsa da gençler için iyi bir şey, değerli bir şey.  

Albümler dışında sizi göremiyoruz. Bu bilinçli bir tavır mı, görünmek istemediğinizi söyleyebilir miyiz?

Evet, doğrudur.

Neden peki?

Her ülkeden daha fazla bulunduğum yer Türkiye idi, İstanbul’da idim, Diyarbakır’da idim. Ama durum kötüleşti. Savaş ve çatışmalar başladı. İnsanlarımız hapislere girdi, hala hapisteler. Ekonomi kötüleşti. Anlatabiliyor muyum? Her şey bozuldu. Yani ben şimdi böyle bir durumda nasıl gelip de müzik çalışmaları yürüteyim? Bu nedenle de bilinçli olarak yaptım. Kendi kendime dedim ki hele bir dur şimdilik. Albümlerimi çıkaracağım. Yani durum böyle kötü olduğu sürece konser gibi işlere girişeceğimi sanmıyorum. Kendimce gelmem başka bir şey. Ama sanatsal işler yapmak istemiyorum. Bu, duruma karşı bir protesto gibi. Savaşın durmasını, daha önceki gibi Kürtler ile Türkler arasında diyalogun başlamasını ümit ediyorum. Sonuçta başka yolumuz yok. Diyalog olmalı, barış tekrar öne çıkmalı. Çünkü barış, kardeşlik, demokrasi hepimizin yararına. Bu gerçekleşirse Ciwan yine Diyarbakır’da, İstanbul’da olacaktır kesinlikle!   

İsveç’te bir gününüz nasıl geçiyor? Neler yapıyorsunuz? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

İzlandalı bir eşim var. 20 yıldır birlikteyiz. Bana hep destek olmuştur. İki kızımız var; Lorin ve Roza. Günüm daha çok onlarla geçiyor. Onları okula götürüp getiriyorum, onlar için yemek yapıyorum. Evde genelde yemekleri ben yaparım. Eşim diğer işlerle ilgileniyor; temizlik, çamaşır gibi… Öyle anlaştık. Ta en başta ben yemeği üstlendim. Yemeği severim. Kürt yemeklerini değil; içli köfte ve muska böreği yapmasını bilmem (gülüyor) ama pasta ve tırşık yapabiliyorum. Fantezi yemekler pişirebiliyorum. Bir köpeğim var; adı Vidi. Aslında çocukların köpeğiydi. Vidi’yi başıma bela ettiler. Bu iyi oldu. Onun sayesinde günde iki saat yürüyorum. Çocuklar ilk istediğinde sorumluluğunun olduğunu biliyordum. Bizim oralar gibi değil. Köydeyken de köpeğimiz vardı. 8 yıl kaldı bizle. Orada sorumluluğu yok. Dışarı da tutuyorsun zaten. Burada öyle değil. Onunla yürümen, onu beslemen, sağlığını takip etmen gerekiyor. Böyle işte, hayatım böyle akıyor.  

Kürt müziği için anonim halk şarkıları derya denizdir, çok zengindir. Ama bu konuda yeterince çalışma yürütülmüyor Kürt müzisyenler tarafından. Bence eğer bu konuda çalışmalar yürütülürse birçok eser çıkar. Bununla da bağlantılı olarak bugünkü Kürt müziğinin durumunu nasıl görüyorsunuz?

Kürt müziğinin durumu Kürtlerin durumuyla bağlantılıdır. Şöyle; biz Kürtler bugün için özgür değiliz. Bu bizim bir gerçekliğimiz. Anlatabiliyor muyum? Kürt halkı üzerinde yıllardır zulüm ve baskı var ve bu hala devam ediyor, bitmiş değil. Eh, böyle bir durumda garibim Kürtler ne yapsın? Bana sorarsan Kürt dengbêj, şarkıcı ve müzisyenler bu konuda ellerinden geleni yapmışlardır. İçinde bulundukları duruma göre iyi şeyler koymuşlardır ortaya. Onlara teşekkür etmem gerek, var olsunlar. İkincisi; folklorik Kürt müziğinin güçlü bir temeli olduğu doğrudur. Ben kendim o müzikten her zaman yararlanmışımdır. Ama şu yeni dönemde yeterli değil bu. Eğer hepimiz folklorik müzik üzerine çalışıp bir şey yaratmazsak o artık katastrof olur. Ondan yararlanıp onu reforma tabi tutmalıyız. Birçok kişi olmaz, folklorik müzik kendisi olarak kalmalı diyor. Hayır, ben hayır diyorum. Yüz yıl önceki folklorik bir müziği bu döneminki gibi okuyamazsın. Hayatta olmaz. Çünkü teknik değişti, teknoloji değişti. Her zaman albümlerimde bir ya da iki folklorik şarkı olmuştur. Ama yer almışlarsa da onlara yakın bir halde yer almışlardır. Mesela son albümümdeki “Fato” şarkısı folklorik bir temele de sahip. 

Epey uzun bir zamandır bu taraflara gelmediniz bildiğim kadarıyla. Buradaki savaş ve çatışma ortamı gelmemenizde etkili olmuş dediğiniz üzere. Ne düşünüyorsunuz; buralara gelme niyetiniz var mı?

Değerli kardeşim gelmek istiyorum. Gelmek benim için yine bir düş oldu; Batman’a gelme meselesi gibi. Bana ilk kez Batman’a gelme teklifinde bulunulduğunda (yıl 2003 idi) sevinçten inanamadım duyduğuma. Kendi kendime oraya gidebilsem, sahneye çıkıp kendi dilimde halkıma şarkılarımı sunabilsem diyordum. İnanamıyordum. Böyle bir durumdaydım. Nihayetinde gerçekleşti ve gittim. Bunu hiçbir zaman unutamam; hayatımın sonuna dek içimde taşıyacağım, hayatımdaki en güzel şeydi. Dediğim gibi insanlar kendi halkıyla var olur. Yine Diyarbakır’a, Batman’a, Dersim’e, Nusaybin’e, İstanbul’a gitmek istiyorum. Türkiye’nin kentlerine bir bakın; oralar da artık Kürtlerin kentleri olmuş durumda; İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de yine konserlerimizi düzenleyelim. Ama durum kötü, düzelmesini umut ediyorum. 6-7 yıl önceki koşullara tekrar geri dönülmesini umut ediyorum.

Dediğiniz gibi bir nebze sakin günler yaşandı burada. Kürtlerin dili, kültürü hakkında bazı adımlar atıldı. Sonra bu adımlardan bazıları geri çekildi. O zaman devletin kendisi Kürtçe yayın yapan bir televizyon kanalı açtı. Sizin de adınız geçiyordu o televizyon kanalı için. Ama siz orada çıkmadınız ekrana. Uzak durdunuz. Devletin bu adımları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Başlangıçta tüm Kürtler gibi olumlu gördüm. Savaş durmuştu, barış ortamı vardı, demokrasi vardı, Kürtçe serbest hale gelmişti, halkımızın ekonomisi iyileşmişti, herkes iş sahibi olmuştu. Durum çok iyiydi. Ama maalesef durum çok bozuldu. Bakın bugün birçok insan facebook ve twitter paylaşımları nedeniyle tutuklanıyor. Böyle şeyler nasıl gerçekleşir? Türkiye böyle değildi. Çünkü çok değerli adımlar atmıştı. Sonra bir baktık her şey alt üst oldu. Kürt halkı hazırdır. Kürt halkı bu savaşı istemiyor. Buyurun tekrar barış sürecini başlatın. Şahsen inanıyorum ki bu adım mecburen atılacaktır. Sonunda olacak olan diyalogdur, müzakeredir, birbirine saygıdır. Kürtler tüm halklar gibi barışçıl ve demokratik yollarla haklarını talep ediyorlar.

Bu röportaj Dilop Dergisi’nin Temmuz-Ağustos sayısından alınmıştır.

Kürtçe’den çeviren: Reşo Ronahî

KAYNAK: DEMOKRAT HABER

Güncelleme Tarihi: 08 Temmuz 2018, 11:33
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER