ÇOK 'ACİL' REZALET

HABER ÖZEL: AHMET BEŞENK Diyarbakır’ın sevilen yüzü ve insancıl yapısı ile tanınan sanatçı Barışcan Sapancı ve eşinin yaşadıkları tam anlamı ile ibretlik. 2 yaşındaki kızlarının zehirlenmesinden şüphelenen ailenin hastane macerası ise tam anlamı ile sağlık sektörünün içinde bulunduğu durumu gözler önüne seren bir tablo gibi. Sapancı ailesinin çocuk hastanesi, acil servisinde yaşadıkları endişe dolu anlar ise aslında sağlığın nerelere gittiğinin gerçek manada sorgulanması gerektiğini de gözler önüne seriyor. Geçtiğimiz günlerde Dağkapı semtinde bulunan çocuk hastanesinde yaşadıklarını dillendiren Sapancı çifti yaptıkları açıklamanın suç duyurusu olduğunun da altını çizdiler.

ÇOK 'ACİL' REZALET
 Diyarbakır’ın sevilen yüzü ve çocukların sağlıklı bireyler olarak yetişmeleri adına örnek programlar yapan sanatçı Barışcan Sapancı ve eşinin başına gelenler tam ibretlik bir öykü.

‘İBRETLİK BUNLAR’

Bundan birkaç gün önce 2 yaşındaki kızları Melis’in kimyasal madde içmiş olabilme ihtimali üzerine Sapancı çifti çocuklarını Dağkapı semtinde bulunan çocuk hastanesi acil servisine götürdü. Acil servise giden aile bir taraftan panik yaşarken, diğer taraftan da çocuklarına müdahale edilmesi için koşuşturmaya başladı. Çocuklarını uzman doktora gösteren Sapancı çifti o andan itibaren yaşadıklarını işe şu cümlelerle dile getirdiler: “14.10.2017 gece saat 21.00 dolaylarında, 2 yaşındaki kızımız Melis’in kimyasal bir madde içtiği şüphesine kapıldık. Aceleyle Diyarbakır Devlet Hastanesi Çocuk Acil Bölümü’ne apar topar girdik. Acil doktoru bu konuya bakamayacağını ve uzman doktora gitmemiz gerektiğini söyledi. Bu defa uzman doktor Pınar kara’nın yanına gittik. Dr. kısa bir muayeneden sonra zehirlenip, zehirlenmediği konusunda kesin bir bilgi veremeyeceğini, fakat acilen bir serum verilmesi ve kan tahlili yapılması için bir yazı yazdı ve bizi acil bölüme geri gönderdi. Acil bölüme geldik ve uzman Dr tarafından gönderildiğimizi, çocuğa hemen bir serum yapılması gerektiğini söyledik. Biz bir anne ve baba olarak, Kızımız ‘ya zehirlenmişse!’ diye panik içindeydik. Doğal olarak serumun bir an önce yapılmasını istiyorduk. Fakat oradaki memur bizim bu aceleci ve panik halindeki tavrımızı hiç umursamadan ‘Önce giriş yapmanız gerekiyor’ dedi. Biz de ‘siz serumu takarken, ben de gidip giriş yapayım’ dedim. Memur arkadaş ‘hayır önce giriş yapın sonra serumu yaparız’ dedi. Hayretler içersinde biraz sinirlenerek, biraz da korkarak, çünkü zaman geçiyor ve zehir kana karışıyor diye düşünüyordum. Giriş yapmak için sırada 10–15 dakika kadar beklemek zorunda kaldım, bu nasıl bir sistem diye düşünüyordum. Personele kanlar içinde bir hasta gelse, yine bu işlemi mi yapacaksınız? diye sorduğumda evet cevabını alınca çok şaşırmış ve öfkelenmiştim, demek işlemler bu şekilde yürüyor dedim. Neyse, bir süre sonra sıra bana geldi ve giriş işlemini bilgisayarı iyi kullanamayan yaşlı bir personele yavaş, yavaş yaptırdıktan sonra, koşa, koşa acil memurun yanına geldim, fişimi verdim ama sistemi eleştirmeden de kendimi alıkoyamadım.

Bu defa memur bana, gidip tüpleri diğer koridordan alıp gelmeniz gerekiyor dedi. Neden dedim, tüpler, burada olmalı, burası acil salonudur. Bu tür işler için neden bizi götürüp getiriyorsunuz, zaman hastanın aleyhine işliyor diyerek sesimi istemeyerek bile olsa yükseltmek zorunda kaldım, fakat boşunaydı. Tekrar tüpleri almak üzere bu defa başka bir kuyruğa girmek zorunda kaldım.

Bu sırada kızımızda olası bir zehrin damarlarında dolaşması için yeterli bir zaman geçmişti. Hastaneye ilk girişimizde bu işlem belki de hastayı kurtaracakken bu kadar zaman geçtikten sonra kesinlikle zehirlenen biri kurtulmazdı. Kızım inşallah zehri içmemiştir diye içimizden dua etmeye başladık.

Tüpleri alarak tekrar acil bölüme hızla koştum, personele verdim, tekrar bazı işlemler yaptı ve beni hemşireye gönderdi. Soluk soluğa hemşirenin yanına gittim ve tüpleri hemşireye uzattım. Buyurun tüpler, hemen kıza bir serum verin ve kan tahlili için kan alın dedim. Böyle şey olur mu? 1 saate yakın bir zamandır bürokratik işlemlerle uğraştırıyorsunuz. Doktor bizi size yönlendirdiğinde hemen serumu yapmalı ve bu yazı işlemlerini de yavaş, yavaş yapmalıydınız dememe kalmadan hemşire hanım bu defa bana “Anne adı, Baba adı, çocuk kaç yaşında, adres, boy, kilo diye sorular sormaya başladı. Hemşire bu defa eline bir kağıt almış, bu tür soruların cevabını yazmaya çalışıyordu. Artık o an maalesef bende ipler koptu, bu soruları sormayı bırak ve yap şu serumu dedim ama hemşire hem suçlu, hem güçlü edasıyla bana bağırmaya hakkınız yok. Bu işlemleri yapmadan asla serum filan yapamam, kan tahlili yapamam dedi.

Eşim de o halde siz yazmaya başlayın, başka bir hemşire gelsin çocuğa serum yapsın dedi. Hemşire hayır asla hiç kimsenin bu işlemi yapmasına müsaade etmiyorum dedi.  Eşim biz bir anne ve baba olarak korku ve telaş içindeyiz ama bu salonda hiç kimse bunu görmedi ve bizimle ilgilenmedi. Bu yüzden size sesimizi yükseltmek zorunda kaldık. Bu defa hemşire cızırtılı ama yüksek bir sesle “Güvenlik ! Güvenlik ! diye bağırdı. Diğer memurlar ve güvenlik geldi ve bizim haksız olduğumuzu söyleyince artık bu hastanede kalamayacağımızı anladık. Elimizde giriş fişlerimiz, kan tüplerimiz ve 2 yaşındaki bebeğimizle dışarı çıktık.” Diyerek serzenişte bulundular.

‘BÜROKRASİ VE KEYFİYET İÇ İÇE’

Yasal haklarının hiçe saydığı yetmiyormuş gibi insan hayatının da hiçbir kıymetinin olmadığını böylece fark ettiklerini de sözlerine ekleyen Sapancı çifti konuşmalarını şu cümlelerle sürdürdüler: “Bu durumda arlı arından utanır, arsız kendisinden korktuğunu sanır durumuna girdiğimizi biliyorduk. Yapacak hiçbir şeyimiz kalmamıştı. Cahil, yetersiz ve vicdansız personellerle uzlaşamazdık. Bahçede duran arabamıza girip sinirimizin yatışmasını bekledik. Bu arada bebeğimizin 1 saat içinde bayılma, kusma gibi bir belirtisi olmadığını görünce içimiz biraz rahatlamış ve zehirlenmediğini umarak hastane bahçesinde bekledik ama ya içseydi, ya zehirlenseydi? Bu ihtimalin sonucunu hiç düşünemiyorum. Bürokratik işlemleri yapacağız diye hastayı bekleten ve acı sona gitmesine göz yuman personellerin olduğunu görmüştük. Ve hemen sağlık bakanlığını aradık, anında şikayetimizi yaptık. Aradan 2 gün geçmesine rağmen bize bir dönüş yapılmadı maalesef. Arkadaşlarımız kimi kime şikayet ediyorsun diyorlar, bu da başka bir şaşkınlığımız.

Bu bilgilendirmeyi yapmamın sebebi ise bu duruma düşebilecek insanların bilgilendirilmesi ve ona göre önlem almalarını sağlamak, hazırlıklı olsunlar diye yazdım ya da böyle bir durumda bizim tavsiyemiz; başka bir hastaneye gitsinler.” Dedi.

‘EGO TATMİNİ BU’

Zor durumda olan hastalara müdahale etmek yerine ürokratik engellemeler çıkaranların aslında ego tatmini içinde olduklarının vurgusunu yapan Sapancı çifti, konuşmalarını şu cümlelerle noktaladılar: “Sonuç olarak, biz hiç kimseye küfür, şiddet, hakaret içeren durum yaratmadığımız kamera kayıtları ile incelenebilir, nöbetçi sağlık personeli kişisel egolarını tatmin etmek için 2 yaşındaki zehirlenme ihtimali olan masum bebeği tedaviyi reddedip kimseye müdahale ettirmediler. Benim hala anlamadığım 2 yaşındaki bir bebeğe bunu yapabilecek vicdan yoksunu personel nasıl olur da çocuk hastanesinde çalıştırılır? Tüm personel sözleşmişçesine, çeteleşmiş kimse çözüm için yol önermemiştir. Bu durum ciddi bir sorundur ve çözülmesi şarttır. Açık ve net, ileride gerçekten zehirlenecek çocuklar adına, O tarih ve saatte; 14.10.2017, saat 21:15 – 22:30, Diyarbakır Devlet Hastanesi Çocuk Acil bölümünde çalışan tüm personellerden şikayetçiyiz, baba Barışcan Yaşar Sapancı ve anne Selma Sapancı çifti olarak.” Dediler. 

Güncelleme Tarihi: 24 Ekim 2017, 14:29
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER