‘D.Ü. ZEHİRLENMİŞ, PANZEHİR LAZIM’

HABER: AHMET BEŞENK 2003 – 2011 yılları arasında Dicle Üniversitesi, Hukuk Fakültesi öğretim üyeliği ve dekan yardımcılığı görevini yaparken gerçekleştirilen baskıcı tutuma dayanamayarak yollarını ayıran İstanbul Medeniyetler Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Profesör Doktor M. Refik Korkusuz ile korkusuz bir röportaj gerçekleştirdik. Dicle Üniversitesinin zehirlendiğini ifade eden Korkusuz, hijyenin ve panzehirin önemini işaret etti. İşte o röportajdan başlıklar:

‘D.Ü. ZEHİRLENMİŞ, PANZEHİR LAZIM’

 BEŞENK: Diyarbakır’da görev yaptığınız süre içersinde Diyarbakır’dan Memnun muydunuz.

 

KORKUSUZ: Diyarbakır’dan çok fazlası ile memnundum. Diyarbakır benim memleketim. Lice doğumluyum zaten.

 

BEŞENK: Dicle Üniversitesinden memnun muydunuz?

 

KORKUSUZ: Dicle Üniversitesinden de arkadaşlarımdan ve öğrencilerimden çok memnundum. Evet. Sonuç itibari ile yaşadığım şehirden memnun olmak istiyorum.

 

BEŞENK: Memnun olmadığınız bir yön var mıydı?

 

KORKUSUZ: Yönetim. Şöyle açıklayayım, ODTÜ’de okuyan birçok öğrenci Rektörün adını bilmez. Gidip sorun, anket yapın çoğunluğu bilmez. Bizde ise herkes, bütün Diyarbakır Rektörün adını bilir. Burada belirleyici o. Kuralların olmadığı yerde istediğini alma, istediğini çıkarma, istediğini gönderme, istediğine istediğini yapma yetkisi rektöre ait oluyor. Kurallar olmuş olsaydı, hukuk düzeni olmuş olsaydı rektörün adı bu kadar önem ve ehemmiyet arz etmezdi.

 

BEŞENK: Sizi Diyarbakır’dan gitmeye zorlayan neydi?

 

KORKUSUZ: Dicle Üniversitesi yönetiminin kamuoyunda duyulan bir yola girdiği andan itibaren alternatifiniz de var ise artık burada olmanızın gereği olmadığı anlaşılıyor, onu fark ediyorsunuz. Sizin bilimsen yönünüz, sizin gayretiniz pek para etmiyor ne yaparsanız yapın. Mesela 2009–2010 yılları arasında bütün üniversitede tüm sosyal bilimler alanlarında performans birincilik ödülleri aldım ama bunların hiç kıymeti yok, bana hiç bir şey gözüyle bakılmadı. Onun dışında beni bağlayan aidiyet duygum yeteri kadar yukarı tarafından desteklenmediği için ve birde başka bir teklif çıkınca ki ideallerinizi gerçekleştireceğiniz bir yer olunca uzun süre düşündüm, sonra oraya gittim.

 

BEŞENK: Dicle Üniversitesinde birçok sıkıntı yaşadığınızı ifade ettiniz, adını her ne kadar açıkça telaffuz etmeseniz de sizi üzdükleri ortada. Kalıp bununla mücadele etmek yerine en kestirme yol olan kaçışı neden tercih ettiniz?

 

KORKUSUZ: Kaçış demeyelim ona. Benim yabancı dillerim var, Arapça ve İngilizcem de iyi. Orada, benim bilgilerimi daha fazla kullanabileceğim bir yerdi, yoksa Diyarbakır’dan kaçmadım. İstanbul’da böyle sıfır bir üniversitenin teslimi söz konusuydu ve bu bilimsel ideallerimi gerçekleştirebileceğim bir imkândı. Rektörle mücadele etme yetkisi kimsede yok, rektörle mücadele nasıl edeceksin, rektördür. Aşırı yetkisi var ve gereksiz yere huzursuz bir ortama gireceksiniz. Bunun yerine bilimselliği ön planda tuttuğum için oraya gittim ama bugün yurt dışı ve yurt içi bilgi birikimimi, 4 yıllık dekanlık birikimimi, tüm birikimlerimi burada kendim Diyarbakır’da, Dicle Üniversitesinde kullanmak istediğim için aday oldum.

 

BEŞENK: Dicle Üniversitesinde çalıştığınız süre içersinde ne tür zararlar gördünüz?

 

KORKUSUZ: Türkiye’de toplumsal karşılığı çok küçük olan bir gurup, bütün üniversiteye çok hâkim, artı bütün bürokrasiye hakim oluyor ve insanların bundan huzursuz olduğunu görüyorum. Fakat buradaki insanlar biraz daha edepli ve saygılı olduğu için dertlerini tepki olarak ortaya koymuyorlar. Zaten koysanız da kolluk kuvvetlerine daha çok hakim olan bir durum var. En ufak bir şeyde sizi bir şeylerle suçlayıp içeri atabiliyorlar. Böyle bir şeyin geldiğini görüyorsunuz ve zaten sonucu belli bir savaş diye düşünüyorsunuz. Ben insanları cemaatin birini sevip, sevmemesine karışmıyorum. Yalnız sıkıntı şu; hak etmeyen insanlar belli bir cemaat yapısı içersinde bir yerlere geldiler, bunları çıkarma şansınız yok. Hukuken, memur olduktan sonra çıkartma gibi bir şansınız yok, gerçekçi olalım. Öyle ki burada yüzlercesini Yardımcı Doçent olarak aldılar, Doçent yaptılar sonrası batıya saldılar. 17-25 Aralık sonrasında bunlar burada kaldılar, basından okuduğum kadarı ile bir çoğunun bu yapıda olduğu söyleniyor.

 

BEŞENK: Rektör olmanız halinde bahsettiğiniz kadroları ne yapacaksınız?

 

KORKUSUZ: Gerçekçi olmak lazım, Rektör güvenlik kuvvetleri değil, savcı da değil ancak hukuk dışı organizasyonlar ile rektörün de mücadele zorunluluğu var, elindeki manivelaları, araçları kullanmak zorunda. Ne yapılabilir? Bir defa kanunlar değişmeden hiçbir rektör hiç bir şey yapamaz bunu açıkça söyleyeyim. Sadece bunlara yönetimde görev verilmez, üst düzeyde yetki vermezsiniz ama memur birine ben kulağından tutar atarım diyen bir ALLAHIN kulu var ise gelsin konuşalım, böyle bir şey yok. Şimdi yeni hazırlanan taslakta buna yer veriliyor, bir düzenleme var bu konuda. Asıl yapacağımız işler arasında en önemlisi yani Dicle Üniversitesini ayağı kaldırmak, bilimsel fonksiyonuna geri döndürmektir. Zaten Dicle Üniversitesinde tezgâh çok iyi kurulmuş. Karanlığın ilacı aydınlıktır. Siz daha şeffaf, hukuk düzenli, bu ilkeleri ortaya koyarsanız o zaman ayırımcılığı ortadan kaldırmış olursunuz. Kimseyi ötekileştirmeyeceğiz, bu yalan bir söz. Zaten hiçbir rektör adayı da şunu söylemez, ben ötekileştireceğim, adaletsizlik yapacağım demez, bunlar klişe sözler. Bende ötekileştirebilirim, bende haksızlık yapabilirim ama bunu değiştirmek için önce kuralları koymak lazım. Yani, isme tahsisli kadro çıkmamalı, kurallar getirirseniz panzehiri de getirmiş olacaksınız. Siz panzehiri geliştirici kurallar getirmeseniz bende yapabilirim, ahbap, çavuşuma kıyak geçebilirim. Adı cemaat olmaz da başka bir şey olur, gerçekçi olalım. Niye, siz 5 tane kadro istiyorsunuz 3 tane geliyor, o 3 taneyi de çevrenize dağıtıyorsunuz, yani olay bu. 

Güncelleme Tarihi: 30 Haziran 2016, 12:59
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER