‘HAYAT HİÇBİRİMİZE AİT DEĞİL’

HABER: AHMET BEŞENK Yaşamda bir şeylerin değerini ancak o şeyleri kaybedenler bilebilir. Örneğin sağlığın, ailenin ve daha birçok şeyin fakat çok az kişi kaybettikten sonra kayıplarının birer kazanç olduğunu ve karşılığını ebedi hayatta göreceğine inanır, bilir. İşte o engin kişiliklerden birinin adı hiç duyulmasa da ettiği şükürleri arşa yetişen Mehmet Faruk Yaşar’dır. 5-6 yaşlarında başlayan eza dolu yaşamı 2008 yılında yürüyerek girdiği hastaneden tekerlekli sandalyeyle çıkması ile start alıyordu. Sayısız ameliyat geçiren Faruk, içinde bulunduğu duruma ‘Elhamdülillah’ diyor. Şükrün zirvesinin yaşandığı, şükürsüzlüğün sesini şükrün huzuru ile bozan Faruk Yaşar anlayanın anlayacağı dilden birde ibretlik mesajını veriyor: “Bende yürüyordum siz gibi, her şey benim sanıyordum. Oysaki hiç bir şey benim değilmiş, şimdi gördüğünüz gibi. Sıra sizde de olabilir! Hayat hiç birimize ait değil, biz sadece bizim olduğunu sanıyoruz.’. Yaşadığı onca acı ve eziyete rağmen hep şükreden Mehmet Faruk Yaşar’ın bu sözleri aslında en acısıydı: “Hiçbir şekilde psikolojik ilaç yardımı, doktor desteği de almadım bunlar olurken. Güzel annem her nasıl başarıyordu ise işin psikolojik kısmını tamamen hallediyordu, onu da kaybettik iyimi, sorma gitsin en ağırı da oydu zaten.”

‘HAYAT HİÇBİRİMİZE AİT DEĞİL’

 21 Haziran 1988 tarihinde Diyarbakır’da doğan Mehmet Faruk Yaşar adeta yaşarken insanlara hem hayat bilgisi dersini hem de din dersinin canlı sunumunu yapıyor.

Şükürsüzlüğün tavan yaptığı, dinin sadece söylemlerde ve motiflerde kaldığı günümüzde, acımasızlıkta almış başını gidiyor. İnsanların büyük bir bölümü dünya yüzünde empati kurmak, yardım etmek yerine insanlıktan çıka dursunlar Diyarbakırlı Mehmet Faruk Yaşar yaşadıklarını bir, bir özetleyip üzerine de şükürler olsun, Elhamdülillah diyor.


Yaşar, insanların sağlıklıyken bir anda aşırı derecede kötü durumlara düşebileceğini, hastalanabileceğini hatırlatırken günümüzde sağlığın veya iyiliğin kıymetinin bilinmemesinden, şükürsüzlükten şikayetçi.

Şu anda 30 yaşında olan 80.yıl Cumhuriyet lisesi mezunu ve Açık öğretim den üniversitede kazanan fakat engelleri yüzünden okuyamayan Mehmet Faruk Yaşar, yaşamın aslında yaşarken verilen en büyük sınav olduğunu yaşadıkları ile fark etmiş.

İşte Mehmet’in yaşadıklarının bir bölümü:

 

‘YÜRÜYEREK GİTTİĞİM HASTANEDEN TEKERLEKLİ SANDALYE İLE ÇIKTIM’

“Doğuştan şaşılık vardı bende, düzenli olarak 5 - 6 yaşından beri 6 ayda bir Ankara’ya kontrole gidiyorduk. Şaşılık, göz kayması vardı, gözlük verip yolluyordular sürekli. O dönemlerde sağ gözüm şişmeye başlamıştı, doktor bunun için Emar istedi, çünkü normal bir şişlik değildi, o zamanlar 9 - 10 yaşlarındaydım. Emar çektik o dönem Dicle Üniversitesinde, sonuçlar çıktı burada Abdullah Mesut adında bir doktorumuz vardı, onla konuştuk, o zamanlar durumumuz iyiydi. Ankara’ya, İstanbul’a bir umuttur diyerek babam, ailem beni götürdüler. Hastalığıma Nöröfibromatisiz tip 2 teşhisi konunca İstanbul Cerrah Paşa Tıp Fakültesi Hastanesinde 2 - 3 ay sıra bekleyip kontrolörlerim yapıldı. Ameliyata yürüyerek gittiğim hastaneden tekerlekli sandalye ile çıktım, Ondan sonra da hayatımın film koptu, hiçbir şey benim iradem ile gelişmedi.” Dedi.

 

‘AMELİYATLAR ZİNCİRİ BAŞLADI’

“1999 - 2003 yılları arasında kafadan 3 ameliyat, 2004 yılında enseden 1 ameliyat, 2008 yılında kafadan, enseden, sırttan 1 ameliyat, 2016 yılında kafadan 2, gözden 1, enseden 1 ameliyat geçirdim. Her bir ameliyatım 8, 10 saat sürüyordu. Bunların ardından yoğun bakımlarda geçemeyen zamanlar, yaralar döken vücudum ve iflas eden tahammülüm oluşuyordu. Bir kemoterapi, bir ışın tedavisi, envai çeşit alternatif tıp bitkisel ilaçlar, vs sonrasında 1999 yılında sağ gözümü kaybettim, 1999 ve 2008 yılları arasında sol kulağımda duyma yetisini kaybettim, 2008 yılında yürüme yetimi kaybettim. 3 ay felçli, sırt üstü yattım, 1 yıl fizik tedavi ile zor bela bastonla birinin koluna girip yürüyebilmeye başladı. 2016 da sağ kulağımdaki duyma yetisini de kaybettim, bastonla yürümek de hayal oldu, tekerlikli sandalyeye mahkum oldum. Bin umutla olduğum her tedaviden bin bir hayal kırıklığı ile geri döndüm. Bu işin ağrısı sızısı, yoğun bakımı, taburcu olma hayali, sevinci, sayamıyorum, söyleyemiyorum bile. Hele ki o MR, kan tahlilleri, anjiyokat, kelebek iğnelerinin girişleri, şişen, patlayan damarları söylemiyorum bile. Hastane yemeği, hastanelerde geçen uykusuz geceler, tüm bunlar olurken okul okumak, normal insanlar gibi sosyalleşmek, kısaca yaşamak ondan bahsetmeyeceğim bile.”

 

‘GÜZEL ANNEM, HER NASIL BAŞARIYOR DU İSE…’

Hiçbir şekilde psikolojik ilaç yardımı, doktor desteği de almadım bunlar olurken. Güzel annem her nasıl başarıyordu ise işin psikolojik kısmını tamamen hallediyordu, onu da kaybettik iyimi, sorma gitsin en ağırı da oydu zaten. Keşke bir ömür boyu acıları yaşasaydım da annem yanımda olsaydı. Babam üzülmesin diye ağrım, sizim varsa bile yok diyebiliyordum, zaten en acısı annemin yokluğunun verdiği acıydı. Bir şekilde içim kan ağlasa da, kardeşlerim üzülmesin, moralleri bozulmasın diye neşeli, güler yüzlü, esprili olmaya da çalışıyorum. ‘BEN’ şu an kimseye yük olmadan yaşamak için ALLAH'a dua ediyorum, aklim yerinde çok şükür lâkin annemi kaybetmek ölmekten, hastalıktan her şeyden beterdi yeri dolmuyor”

‘ALLAH SABIR VERDİĞİ İCİN HAMD EDİYORUM’

“Halen hayattayım, yaşıyorum. Önce ALLAH’a sonra aileme şükrediyorum, ALLAH sabır verdiği için hamd ediyorum. Aileme bana minnetsiz, yardım ettiği için teşekkür ediyorum. Sevdiğim ve bana destek olan 3 - 5 dostum ve akrabam da yok değil hani, onlarda iyi ki varlar.”

 

‘MADDİ KAYIP MANEVİ ŞÜKRÜ VERDİ BANA. HAMDOLSUN’ 
“Sonuç maddî olarak çok büyük kayıplarımız oldu, ailem benim yüzümden büyük eziyetler yaşadı ama bu kayıplar manevi kazancıma fazlası ile değdi. Şunu çok iyi anladım, hiçbir şey bana ait değil, bize ait değil, sana ait değil. Ben çok çektim, ailemde benimle birlikte çok çekti. 4 kardeşim var, babam sağ çok şükür, emeği çok büyüktür üstümde, evin ilk erkek evladıyım, ben mutsuz olmanın ne demek olduğu nu hakkı ile bildiğim için insanları mutsuz edecek şeyleri yapmam ve mutlu olmaları için kendimce elimden geleni yaparım. Herkes, herkesi mutlu etmek için enilden geleni yapmalı bence, çünkü kaybettikten sonra bulamıyorsunuz artık, geç oluyor, geç olmadan sahip çıkılmalı.”

 

‘YAŞADIKLARDIMI YAŞAMAYANLAR HAYATLARINI ZİYAN EDİYORLAR’

“Bu hayatı yaşayamadım ama yaşayanları çok izledim, hepsi ziyan ediyor hayatını.  Annemden ve babamdan yani evden aldığım eğitim ve ahlak bu güçlü yapımın mimarı, üstadıdır. ALLAH'a şükür benim istediğim şey bu şehrin imkanları var iken engelsiz hale gelmesi, Diyarbakır’da engelliler için yasam sıfır, aylarca evde yalnızım, sadece birileri gelsin, ziyaret etsin diye beklediğim olmuştur. Bende tekerlekli sandalye ile Hazreti Süleyman’a gitmek istiyorum, surlarda çay içmek istiyorum, ne bileyim parka, bahçeye, sinemaya gitmek istiyorum. Yani engelsizlerin engelleri kaldırması bekliyordum.”

 

BİLGİ: (Nörofibromatozis Tip 2 hastalığı: Hastaların yüksek oranda benign ve malign tümörler geliştirdikleri otozomal dominant bir hastalıktır. Etkilenen bireyler tipik olarak bilateral schwannomalarla ortaya çıkarlar fakat meningiomalar, ependimomalar, astrositomalar, nörofibromalar ve diğer kranial sinirler ile periferik sinirlerin schwannomaları da çoğunlukla bulunur. Cerrahi girişimler güncel tedavinin odağı olsa da, ciddi morbidite ve düşük yaşam beklentisi nedeniyle yeni ve etkili tedaviler gerekmektedir.)

Güncelleme Tarihi: 06 Temmuz 2018, 13:42
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER