“Hevsel” Diyarbakır’ın Oksijen Kaynağı ve Akciğeridir

"Hevsel Direnişi"nin başından itibaren katılımcısı ve destekleyicisi olan, Diyarbakır Mimarlar Odası Şube Sekreteri Herdem Doğrul ile “Hevsel Direnişini” konuştuk.

 “Hevsel” Diyarbakır’ın Oksijen Kaynağı ve Akciğeridir
Murat İnal

Amed Tek

 

Dicle Üniversitesi ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ortaklaşa yürüttüğü proje ile yapılaşmaya açılmak istendiği öne sürülen UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girmesi için adaylık teklifi de verilen Hevsel Bahçeleri’nde, direniş nöbeti 20. gününde sona erdirildi.

Diyarbakır Valiliği, yayınladığı belgeye göre Hevsel’de ağaç kesiminin durdurulduğunu resmi olarak deklare etti.

Eylemin başından itibaren katılımcısı ve destekleyicisi olan, Diyarbakır Mimarlar Odası Şube Sekreteri Herdem Doğrul ile “Hevsel Direnişini” konuştuk.

İlk önce seni biraz tanıyabilir miyiz?

Diyarbakır, Silvan doğumluyum. 1994 senesinde Silvan'dan buraya geldik, eğitimimi burada aldım. Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunuyum. Şubat ayından bu yana

Mimarlar Odası yönetim kurulundayım ve Şube Sektererliği yapıyorum.



 

 

 

Şubat ayında Dicle Üniversitesi Rektörlüğü tarafından başlatılan yıkım çalışmasına neden karşı çıktınız?

Biz ısrarla katılımcı yönetimden bahsediyoruz dolayısıyla ister üniversite arazisi olsun ister kent arazisi olsun bir yer ile ilgili bir uygulama yapılacaksa bunun öncelikle muhatabı oranın kullanıcısı olan halktır.  Dicle Üniversitesinin orada keyfi bir uygulaması var. Gerekçesi ne olursa olsun ağaç kıyımı var. Belediyenin tespit ettiği rakamlara göre 900 ağaç kesildi. Ve hiç kimseye sormadan, danışmadan gayrihukuki yollarla yaptılar. Açıkçası bunu gizli yapmaya çalıştılar. 2 gün içerisinde orada ağaç kıyımını gerçekleştirdiler. Bu sebeple eylemsellikte biraz geç kalındı.  Keşke ilk ağaç kesimi başladığı zaman o tepki gelişebilseydi, daha iyi olurdu. Tabii Kürdistan'da daha önce ekoloji temalı eylemler pek gerçekleşmediği için bu alanda kolektifize olunamadı, bu konuda bundan dolayı biraz acemiliğimiz var; ama netice itibariyle bir örgütlenme, toparlanma oldu. BDP Gençlik Meclisinin öncülüğünde bir eylem kararı alındı.

‘HEVSEL KÜRDİSTAN’DAKİ İLK EKOLOJİ EYLEMİDİR’

Hevsel “Direnişi” nasıl başladı ve nasıl bu kadar büyüdü? Sence alınan direniş kararından sonra kitlenin doyurucu bir etkisi oldu mu?

Hevsel'deki eylem Kürdistan'daki ilk ekoloji eylemidir, dolayısıyla ekoloji temalı ilk eylemin büyük bir kitleye hitap etmesi, çok doyurucu olması pek mümkün değil. Bu tür eylemliliğin ilk oluşu çok önemli ve çok değerlidir. Bu sadece Hevsel için geçerli değil; sonuçta bizim kapitalizm ya da yeni adıyla neoliberalizm dediğimiz şey hayatın her alanında bu talanı gerçekleştiriyor. Hevsel meselesi üzerine başlayan eylemler aslında Kürdistan'da bundan sonra yapılacak olan çalışmalara bir işarettir, bu sebeple çok önemlidir. Eylemin katılımcı sayısı veya niceliği çok önemli değil, sonuçta orada bir eylemsellik vardı ve 20 gün devam etti. Bu sürekliliğin sağlanması önemliydi.

 

 



Hevsel “Direnişi”nin dinamiklerini kimler oluşturuyordu?

Hevsel Direnişi’nde öncelikli olarak BDP Gençlik Meclisi ve Dicle Üniversitesi Öğrenci Derneği bu işi üstlendi. Daha sonra farklı kesimlerden; STK'lardan ve siyasi partilerden destek geldi. Türkiye'deki  sosyalist hareketlerden destek geldi. Bizler de Mimarlar Odası ve TMMOB olarak bu eylemin destekçisiydik.

Gezi’de sosyal medyanın ciddi bir etkisi vardı. Sosyal medyanın Hevsel “Direnişi” üzerinde etkisi var mıydı? 

Bizim sosyal medyayı kullanma algımızla Türkiye'deki kullanım biçimi aynı değil. Bizde 30 yıllık bir savaş süresi boyunca ciddi bir çatışma kültürü gelişti.  Kürdistan'daki halk hiçbir zaman devletle karşı karşıya gelmekten çekinmedi; ama sosyal medya aşamasında biraz eksikliklerimiz var. Mesela direnişi  sosyal medyada yeterince duyuramadık. Eylem alanını bile insanlar 1 . haftadan sonra öğrenebildiler. Bu durum da sosyal medyayı çok iyi kullanamadığımızı gösteriyor. Gezi direnişinin öğrettiği bir şeydi aslında. Arap Baharı direnişi sosyal medyanın etkisiyle gelişti. Mısır'da bir gencin kendini yakmasıyla başlayan  ve sosyal medyada duyurulması Arap Baharı üzerinde ciddi bir etkiye sahipti. İnsanlar facebook üzerinden örgütlenerek alanlara döküldüler. Dolayısıyla bugün sosyal medya çok ciddi anlamda kitle iletişim aracıdır. Siz bunca mücadelenizi yürütüyorsunuz ulaşamadığınız kitleye kısa sürede ulaşıyorsunuz. Bu konuda ekiskliklerimiz var; ama bunlar giderilemeyecek şeyler değil. Hevsel direnişi Kürdistan için çok farklı bir eylem pratiğiydi. Hevsel direnişine polisin doğrudan bir müdahalesinin olmaması bizi şaşırttı. Kürdistan'da en sıradan bir mesele üzerine eylem yaptığınız zaman devletin tepkisi sert ve şiddete yönelik oluyordu. Hevsel'de bu yaşanmadı.

Hevsel “Direnişi”  sırasında Dicle Üniversitesi Rektörlüğünün ve Diyarbakır Valiliğin yaptığı açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dicle Üniversitesi Rektörlüğü çok çelişkili açıklamarda bulundu aslında, eylemin başında yaptıkları işi sahiplenir nitelikte açıklamalar yapıldı. Çeşitli bahaneler sunuldu; bataklıktır, kirli bir arazi orayı temizleyeceğiz vs. aslında yaptıkları işi meşrulaştırmaya yönelik açıklamalar yaptılar. Bu eylemde ısrarlılık devam edince ve kitleselleşince attıkları adımdan geri dönmek zorunda kaldılar. Hatta rektörlüğün bir açıklaması vardı ''bu kadar büyük tepki uyandıracağını tahmin etmiyorduk'' diye. Bu ekoloji alanındaki ilk eylem devleti de şaşırttı. Onlar böyle bir şey beklemiyorlardı. Kürdistan'da 30 yıldır savaş ortamı yaşandığından dolayı Kürdistan'daki bütün algının bu savaşa dönük oldugunu düşünüyorlardı, aslında öyleydi bu aşamadan sonra artık Kürdistan şunun farkına vardı: Kürdistan'ın doğası olmadan Kürdistan'ın bir şey ifade etmeyeceğini. Kürdistanın doğasıyla, coğrafyasıyla ve kültürüyle Kürdistan olabileceği net bir şekilde anlaşılıyor. Dolayısıyla rektörlük eylemsellikten sonra  geri adım attı. Valiliğin daha sonradan ağaçlandırma çalışması yapacağız gibi açıklamaları oldu.  Hevsel meselesi sadece o alandaki ağaç kesimiyle ilgili bir sorun değil. Oradaki ağaçlar çok değerli ve tarım alanı değildi. Kavak ağacı ve söğüt ağacıydı, bu ağaçlar odun olarak kullanılır. Bu agaçlar sürekli kesilir, tekrar dikilir ve çabuk büyüyen ağaçlar olduğu için bunların kesilmesi çok sıkıntı olarak görülmez.  Esasında kırsal tarım alanı olarak gördüğümüz ve yıllardır öyle kullanılan 8000 yıllık geçmişi olan Hevsel, surlarla Dicle Nehri arasında kalan yeşil alan. Orası tarım alanıdır ve kentin tarihiyle özdeş olan bir alandır. Orada Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ''yapı rezerv alanı'' kararı var ve orası imara açılmış. Hevsel direnişinin esas amacı bu karara yöneliktir. İlk adım buydu. Oradaki 900 ağaçta kıymetlidir; ama esas tehlike ondan sonra başlıyordu. Bakanlık 1098 hektarlık  bir alanı imara açtı. Bunu yaparken de çok yüzsüzce açtı. Biz oraya konut yapmayacağız gibi açıklamalar yapıldı. Buna Altan Tan'da müdahil oldu ve ''bakanlık oraya konut yapmayacak, profesyonel bir mimarlık ekibi tarafından proje geliştirlecek'' gibi açıklaması oldu. Ama bizim meselemiz sadece Hevsel'e konut yapılması değil. Oraya konut yapmazsın iş merkezi yaparsın. Orası tarım alanıdır, kendi doğal sistemi, ekolojisi olan bir alandır. Hevsel'de 200 çeşit kuş var orası kuş gözlem evi olabilecek bir alandır. Tarım alanında ciddi verimlilik sağlayabileceğiniz bir alandır. Diyarbakr'ın meşhur dutu karahübür Hevsel'de yetişir. Hevsel dutluktur. Diyarbakır'ın meyve deposudur. Diyarbakır'ın oksijen kaynağı ve akciğeridir. Dolayısıyla siz 1098 hektarlık bir alana konut yapmazsınız, iş merkezi yaparsınız. Sonuçta orayı yok edeceksiniz. Esas mesele bundan sonrası için olacaktır. Bu eylem ilk adımıdır ve bu bir mesajdır.

‘HEVSEL DİRENİŞİ’NDEN DERS ÇIKARMASI GEREKEN SADECE DEVLET DEĞİL’

Bir mimar olarak Diyarbakır’da tarıma uygun olan bölgelerin imara açılarak inşaat-yapı alanı yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konularda biz Mimarlar Odası olarak zaman zaman eleştrilerimizi dile getiriyoruz. Hevsel direnişinin şöyle bir özelliğide var: Hevsel direnişinden ders çıkaracak ve özeleştiri verecek olan sadece devlet/iktidar değil, yerel yönetimlerin de oradan ciddi bir şekilde ders çıkaracağını ve özeleştiri vereceğini düşünüyorum. Kürdistan'daki yerel yönetimler bundan sonra zannediyorum  aksi yönde uygulama yapmayacaklardır. En azından yapılmadan önce halka danışacaklardır. Çünkü yeni belediyelerde böyle bir hedef belirledi BDP, özellikle katılımcı demokrasiyi uygulamak ve yerelden yönetimi harekete geçirmek , yönetimi mahallelere kadar indirgemekten bahsediyoruz. Dolayısıyla Hevsel'deki direniş Kürdistan gençliğinin kendi özyönetimine yönelik verdiği bir mesajdır.

Buna benzer gelişebilecek rant olayları karşısında tepkiniz yine aynı şekilde gelişir mi?Alınan kararlar Belediye nezdinde alınmış olsa bile kitle direnişiniz aynı şekilde devam eder mi?

Kesinlikle. Hevsel'deki eylemde karar verici değilim. Eylemin bir katılımcsı ve destekçisi olarak oradaydım. Şu kesindir bizim devlet ile aramızda bir hukuk var. Bu hukuk son 100 yıldır bi düşman hukuku çerçevesindedir. Dolayısıyla düşmanın yaptığı uygulamayı eleştirirken bu uygulamaların benzerini siz yaparsanız, düşmanı eleştirmeye hakkınız kalmaz. Bu fırsatı onlara vermiş olursunuz. Sizden cesaret alarak bunu yapmış olurlar. Ama Hevsel'deki direniş dediğim gibi Kürdistandaki ekoloji anlamında ilk eylemsellik olduğu için bu alanda da çok önemlidir. Kürdistan'daki yerel yönetimlerde kendilerine bu anlamda çok ciddi pay çıkarabileceklerini düşünüyorum.

Gezi’deki kitle direnişinin politik paradigması ve ekolojik duyarlılığı ile Hevsel’de ki kitle direnişindeki benzerlik ve farklılıkları nelerdir?

Gezi'deki eylemin ilk gününden beri oradaki eylemin örgütlü bir eylem olmadığını söylüyoruz. Örgütsüz yürütülen bir eylemin istenilen sonuca ulaşamayacağını söylüyorduk.  Zaten Gezi direnişinde çok farklı kesimler ve çok farklı talepler vardı. İlk başladığı zamanlarda çevreci bir eylem  ve Gezi parkının korunmasına yönelikti. Daha sonra işin rengi değişti. Bugün geldiğimiz noktada gezi direnişinden salt AKP karşıtlığı çıktı. Bu sistemi anlayamama, sisteme dönük doğru analizleri yapamamak anlamına geliyor. T.C. devleti 100 yıllık tarihi boyunca böyleydi. Sadece şuanki iktidarın meselesi değil. Devlet yapısının kendisi bu. Dolayısıyla bu mesele AKP'nin gidişi veya gelişiyle çözülecek bir mesele değil. Topyekün bir sistem eleştirisi gerekiyor buna. Kürdistan'daki eylem ile Gezi'deki direniş arasındaki fark bu. Hevsel'deki eylem örgütlü ve amacı olan bir eylemdi. Dolayısıyla özellikle ekolojik anlamdaki paradigmasıyla netleşmiş bir eylemdi.  Kürdistan'da halkın Kürdistan'ın doğasıyla kurduğu diyalog ile T.C.'nin kendi doğasıyla kurduğu diyalog çok farklıdır. Özellikle son 30 yıllık savaş döneminde Kürdistan'ın her karış toprağında insanların ödediği bedeller var. Bu toprakları korumak ve halkı yaşatmak için birileri işkence gördü, birileri infaz edildi. Dolayısıyla Kürdistan halkının kendi doğasıyla böyle bir bağı var. Hevsel meselesi de öyle. Hevsel sadece yeşil alan değildi, Jitem'in infaz karargahıydı. Orada çocuklarını kaybetmiş bir yığın aile var. Bir gün evlerinden alındılar ve orada infaz edildiler. Hevsel'in böyle bir boyutu da var. Dolayısıyla hevsel ve gezi arasında böyle bir fark var.

Tarihiyle Diyarbakır’a ışık tutan, efsanesiyle şarkılara konu olan hem Müslümanların hem de Hıristiyanlarınziyaret olarak kabul ettiği, Kırklar Dağı imara açıldı ve yapı alanı oldu. Sence Hevsel’e gösterilen duyarlılık Kırklar Dağı’na neden gösterilmedi ?

Kırklardağı meselesi çok ciddi anlamda evveliyatı olan bir mesele yeni olan bir mesele değil. Oranın 7 yıllık bir sorunu var. Kırklar Dağı'nın imar kararı 2007'lere dayanıyor. Bahsettiğimiz süreç; Kürdistan'da savaşın en yoğun olduğu, doruğa ulaştığı dönemler. Dolayısıyla savaşa yönelik algı bu kadar yoğunken ekoloji alanında hiçbir eylemsellik gerçekleştirilemez. Kürdistan'da savaş döneminde yakılmayan orman kalmadı; ama onlara karşı da bir eylem gerçekleşemedi, çünkü; doğa geri planda kalıyordu, insanların çocukları ölürken Kırklar Dağı'dır, ormanlardır, ağaçlardır vs. bunlar çok düşünülebilen şeyler değildi. İnsanlar hakikatten bir kimlik mücadelesi içindeydiler, bir savaşın içindeydiler. Dolayısıyla Kırklar Dağı'nı onlardan bağımsız düşünmemek lazım. Kırklardağının şöyle bir farkı var; Kırklar Dağı konusunda sorumlu olarak gördüğümüz kesim kendi yerel belediyemizdir. Hükümet kanadı da özellikle Hevsel direnişi başladığından beri Kırklar Dağı'nı vurguluyorlar. Farzedelim ki biz içinde bulunduğumuz koşullardan ötürü tepki gösteremedik madem bu kadar Kırklar Dağı'na duyarlıydınız siz bir şey deseydiniz devlet olarak. Karşı çıksaydınız. Bu eleştrileri o zaman yapsaydınız. Kırklar Dağı meselesini Hevsel'in karşısında bir argüman olarak kullanamazsınız. Evet Kırklar Dağı'ndaki uygulama yanlıştır ki Hevsel direnişinde bu sıkça konuşulan ve tartışılan bir meseleydi. Şuan ona çözüm aranıyor; ama siz Kırklar Dağı'nı meşrulaştırarak hevsel direnişini dağıtamazsınız. İktidarın yaptığı buydu. Kırklar Dağı yapıldı bu yanlış; şuan ona çözüm arıyoruz.; ama Kırklar Dağı'na çözüm ararken hevseli göz ardı edemeyiz.  Geçen gün Büyükşehir Belediyesi eşbaşkanı Fırat Anlı'nın tv programındaki konuşmasında ''Önümüzdeki dönemde Kırklar Dağı'nda yapılan yanlışın telafisi üzerine duracağız.  Kırklar Dağı'nın şuan telafisinin tek yolu oranın kamulaştırılıp yıkılması. Onun da ciddi bir maliyeti var. Madem hükümet kanadı bundan rahatsız  biz bu konuda çözüm önerisi geliştireceğiz ve onların desteğini bekleyeceğiz. Bakalım devlet kanadı buna ne kadar destek verecek “ dedi.  Bu bir samimiyet testidir aynı zamanda. Kırklar Dağı yıkılmış biz Hevsel'ide yıkalım tarzı bir algı yanlıştır. Ona bakarsanız Kürdistan'ın her kanadında bir yığın yanlış uygulama var; biz bundan sonrakileri korumayacağız anlamına gelmiyor.

‘KÜRDİSTAN’IN HER TOPRAĞIYLA KURDUĞUMUZ BİR BAĞ VAR’

Hevsel “Direnişi” süreci içerisinde paylaşabileceğiniz bir anınız var mı?

Hevsel'deki eylemin ikinci gününde Barış Anneleri geldi Hevsel'e. Barış Annelerinden biriyle yaptığım bir röportajda, bana bir anısını anlattı: 1988'de oğlu Dicle Tıp Fakültesi 3. Sınıftaymış, 1988'de oğlu kendi sınıf arkadaşlarıyla birlikte bugün ağaç kesilen yerde agaç dikmişler. Kendisi de orayı ziyarete gitmiş, daha sonra oğlu 1989'da gerilla hareketine katılıyor yani dağa çıkıyor. 1995'te oğlu şehit oluyor. 1995'te şehit düşen oğlunun haberini 2011'de alıyor. Eylemin ikinci gününde karşılaştık. Bu diyalogu gerçekleştirdik. Benden özellikle istediği şey şuydu:  Burası benim oğlumun emanetidir, onun bıraktığı şeyi siz tamamlayın. Böyle bir talebi vardı. Gezi direnişini anlatırken söylemek istediğim buydu. Kürdistan'ın her toprağıyla kurduğumuz bir bağ var. Her karış toprağında birilerinin ödediği bedeller var. Hevsel'deki eylem salt ekolojik eylem değil bir kimlik arayışıydı. Örgütlü bir alan Kürdistan'ın özelde sömürge konumunda olmasından ötürü bir eylem anlayışındaydı.



 

 

 

Güncelleme Tarihi: 05 Nisan 2014, 21:37
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER