YAZIP, YAZIP SİLDİKLERİM

Ne zaman bilgisayarın başına otursam ve bir word sayfası açıp köşe yazımı yazmaya çalışsam milyon deli soru aklımda beni zorluyor. Defalarca yazıp, yazıp siliyorum. Belki de klavyemin en çok kullanılan tuşu silme tuşunu gösteren okun bulunduğu tuştur. Aslında o işaret o kadar çok şeyi yazıyor ki sözler kifayetsiz kalır, okumak ise büyük yetenek. Siliyorum çünkü biliyorum, kimseyi memnun etmek mümkün değil. Zaten sevmeyenimiz çokça, sevenlerimiz ise ayağımızın altına arap sabunu döşüyor, ucuz ya.

İçinde bulunduğumuz sosyoekonomik, kültürel durum ekseninde birçok sosyoahmak ta türemiş ülkemizde. Ahlaki dejenerasyon, deformasyona uğramış insanlık, karakteristik erozyon, erkekleşen dişiler, dişileşen erkekler, bencillik, bananecilik, Müslüman görünümlü şeytanlar, iblisler ve daha nice, nice mahlukatlarla dolmuş 3 tarafı deniz, 4 tarafı hain güzel ülkemizin içine.

  1. eğitimcilerin oluşturduğu kuru kalabalık, ruhsuzların oluşturduğu sevgisiz toplumlar ve el birliği ile erdemleriyle asırlara damgasını vuran bir ülke, ülkenin içi ise cacık. Velhasılı kelam karanlık bulutların oluşturduğu kötülük rüzgarını birlik ve beraberlik ahengi ile bertaraf etmek varken işi yokuşa sunan politize olmuş kişiler.

Geçen her olumsuz gün ülkenin, memleketin, top yekûn yaşayanların geleceğinden heba edilen günlerdir aslında. O günler ki bir daha geri gelmeyecek ve o günlerin birinde saçınıza, sakalınıza beyaz atmış bir gün, geri döndürmek ne mümkün.

Birliğe, beraberliğe, kardeşliğe, dayanışmaya en fazla ihtiyaç duyulan bu zor zamanlar maalesef ki kimileri için çıkar ve menfaat zamanıdır. Bu vurguncu tipler bazen inisiyatif, bazen platform, bazen de cemiyet olurlar. Nede olsa rüzgâra göre değişebilen bir zihniyet. Genelde de biri hükümete yakın diğeri de öbür tarafla can, Ciğer kuzu sarması. Yani hedefi ihanet olanın rüzgarı da çok olur. Kıblesizlere kıble sorulur mu sonuçta, her taraf kıbleleridir aslında. Nakit, biat, iman mevzusu.

Bir noktadan sonra partizanlığı, adamcılığı, umarsızlığı ve bencilliği bir kenara bırakmak, tek çatı altında toplanmak elzem olur, sonuçta usulsüzlük içinde usul lazım, ülke lazım, insan lazım. Gelin görün ki bırakın tek çatı altında toplanmayı, gök kubbe tek çatı olsa altında toplanmayacak bir kesim var, e bu mücadele nereye kadar? Var mı ihtirasınızın sınırı?

Ben bu kesimde duranlara yanar, dönerler diyorum. Maalesef her kesime sirayet etmiş olan bu kancık tipliler ağacın kurdu gibi ülkenin birliğine kast edenlerden oluşuyor. Mesela yerel seçimlerde alınan oy oranları gibi, dil 10 dedi, gerçekler ise el hareketi çekti. Sahi nerede bu oylar? Bence bu da rüzgarın bir başka hali, nede olsa koltuklar da rüzgara göre dönebiliyor.

Yani demem o ki değdi mi? Ya da Azrail sizi unuttu mu? Şimdi oturduğunuz koltuklardan söyleyecek iki kelam sözünüz kaldı mı yada sizi kayda değer alan nur yüzlü insanlar var mı, Azrail sizi unuttu mu banka hesaplarınızdan dolayı, rüşvet çeki işler mi?

Hiç düşündünüz mü siz klavyenin hangi tuşunu en çok kullanıyorsunuz diye? Yazıp, yazıp sildiklerinizi, silip, silip gizlediklerinizi sakladınız mı sandınız? Sizinde başınıza cemaat toplanacak, ve sorulacak ‘HAKKINIZI HELA EDİYORMUSUNUZ?’ diye. Ne dersiniz helal ederler mi, bir düşünün…

Saygılarımla

Ahmet BEŞENK

YORUM EKLE