Barış Süreci Sürecekse Koşullarım Düzeltilsin

Diyarbakır'da düzenlenen 'Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı'na mesaj gönderen Abdullah Öcalan, Ortadoğu'da yeni bir döneme girildiğini belirterek, "Geçen yüzyılda egemen güçler tarafından parçalanarak sömürge statüsüne bile layık görülmeyen ana vatanımız Kürdistan'ın, hakeza Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının kaderi de bu dönemde yeniden belirlenecektir" dedi.

Barış Süreci Sürecekse Koşullarım Düzeltilsin
Diyarbakır'da düzenlenen 'Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı'na mesaj gönderen Abdullah Öcalan, Ortadoğu'da yeni bir döneme girildiğini belirterek, "Geçen yüzyılda egemen güçler tarafından parçalanarak sömürge statüsüne bile layık görülmeyen ana vatanımız Kürdistan'ın, hakeza Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının kaderi de bu dönemde yeniden belirlenecektir" dedi.

Diyarbakır'da BDP, DTK ve bazı sivil toplum örgütlerini düzenlediği ve iki gün sürecek 'Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı' başladı. Konferansa BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, DTK Genel Başkanı ve Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk, milletvekilleri, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, belediye başkanları ile Suriye, Irak, İran ve dünyanın birçok ülkesinde yaşayan Kürtler'den oluşan kanaat önderlerinin yanı sıra, Müslüman ve Hıristiyan dini cemaat temsilcileri, değişik fikirlerdeki Kürt siyasi parti liderleri, sivil toplum örgütleri, Mardin'deki Süryani Deyrulzafaran Manastır'ı Metropoliti Saliba Özmen, Diyarbakır Meryemana Kilisesi Papazı Yusuf Akbulut, Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan, Van ve Hakkari bölgesinde etkin olan korucu Ertuşi aşiretinin lideri İskender Ertuş, sosyolog İsmail Beşikçi de katıldı.

KÜRT MARŞI İLE BAŞLADI

Kürt mücadelesinde yaşamını yitirenlerin anısına 1 dakikalık saygı duruşu ve 1946 yılında İran'da kurulan, ancak 6 ay sonra yıkılan Mahabat Kürt Cumhuriyeti'nin kullandığı ve günümüzde başta Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi başta olmak üzere, diğer Kürt grupları tarafından ulusal marş olarak kabul edilen 'Ey Rakip'in okunması ile başlanan konferansın ilk konuşmasını, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir Kürtçe yaptı. Konferansın Kürt ve Kürdistan'ın özgürlük yürüyüşünün önünün aydınlatacağını belirten Baydemir, şöyle dedi: "Burada halkımızın geleceği için konuşacağız. Bunlar Kürdistan şehitlerinin sayesinde oluyor. Şeyh Said'ten, Seyit Rıza, Barzani'ye, Mazlum Doğan, Necmettin Büyükkaya ve Sakine Cansızlar'a kadar bütün bir Kürt evladı olarak onların yani Kürdistan şehitlerinin önünde saygıyla eğiliyorum. Ben inanıyorum ki Kürdistan şehitlerinin gözleri bu konferansta üzerimizde olacaktır. Allah'ın izni ile 21'inci Yüzyıl Kürtler'in ve Kürdistan'da yaşayan bütün halkların özgürlük yüzyılı olur."

Abdullah Öcalan'ın Kürt sorunun çözümü için tarihi bir fırsat yarattığını savunan milletkvekili ve DTK Genel Başkanı Ahmet Türk, bu görüşmelerin Kürtler'i amacına ulaştıracağına inandığını söyledi. Kürt halkının Ortadoğu'da demokrasi ve özgürlük için anlamlı büyük bir mücadele yürüttüğünü belirten Türk, "Bu süreçte çok iyi bilmeliyiz ki amacımıza ancak birlikle, ittifakla ulaşabiliriz. Bu konferansın amacı birbirimize sorun çıkarmak değil, birbirimizi güçlendirmeye yöneliktir. Öcalan'ın başlattığı çözüm sürecine destek vermeli ve sahiplenmeliyiz. Herkesin bu tarihi sorumluluğu üstlenmesi gerekiyor" dedi.

ÖCALAN VE İMRALI ELEŞTİRİLDİ

Katılımcı Demokrasi Partisi Genel Başkanı Lütfi Baksi, Kürt sorunun sadece İmralı'daki Öcalan'ın istekleri üzerinden değil, herkesin katılımıyla gerçekleşecek büyük bir Kürt ittifakıyla bir komisyon kurulması gerektiğini ve bu komisyonun çözüm için görüşmeler yapmasını istedi. Özgürlük ve Sosyalizm Partisi Genel Başkanı Sinan Çiftyürek ise, daha önce de iki konferans yapıldığını hatırlattı, alınan kararlarla ilgili bir girişimde bulunulmamasından yakınarak, şöyle dedi: "Devlet, Kürt sorunun büyük hızla çözmeyi ve PKK'yı silahsızlandırmayı istiyor. Bizi ilgilendiren demokratik çözümün içinde ne olduğudur. Sorun siyasi statü ele alınarak çözülmelidir. PKK'nın silah bırakması direkt Öcalan ve PKK'nın meselesi olarak algılanmalıdır. Oluşturulacak bir heyet İmralı, Kandil ve devlet arasında görüşmelerde bulunmalıdır."

Doğu Devrimci Kürt Derneği (DDKD) Başkanı İmam Taşçıer ise, Öcalan'ın tutukluluk halinin kaldırılıp görüşmelerin yapılmasını istedi. Azadi İnisiyatifi lideri Adem Özcaner ise, konferansta bazı katılımcıların Türkçe konuşmasını eleştirerek, "Türkiye, İran ve Suriye'yi asimilasyon politikalarından dolayı kınıyorum. Çünkü onlar buna neden oldu. Kürt ve Kürdistan çıkarlarını her şeyin önünde tutmalıyız. Ayrıca dağlarda direnenlere de selamlarımı gönderiyorum" dedi.

"DİRENİŞ İLE İNKAR BİTTİ, STATÜYÜ GÖRÜŞME ZAMANI"

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, konferansın Kürt sorunun çözümünde müzakere sürecinin denetleyicisi ve bire bir müdahil olacağını söyledi. Verilen bazı hakların devletin bir lütfu olmadığını belirten Demirtaş, şöyle devam etti: "Bu haklar, 12 Eylül ve önceki darbelerle gasp edilmiş hakların iadesidir. Ne devletin ne hükümetin lütfu değildir. Sayın Öcalan şahsında devlet ile müzakereler yapıldığı dönemde konferans toplandı. Kuzey Kürdistan'da yürütülen görkemli direniş ile inkarın bittiği ve halkımızın statüsünün tartışıldığı bir döneme geçmiş durumdayız. Bizler devlete ve AKP hükümetine de çağrılar yapacağız. Demokratik siyasetin önünü açmak hükümetin asli sorumluluğudur. Silahların sustuğu ve PKK gerillalarının sınır dışına çıkış yaptığı süreçte demokratik siyaset kanallarının en ufak bir engelini kabul edemeyiz. Hükümetin makul gerekçesi olamaz."

Demirtaş, Kürt kimliğinin tanınması ve ana dil önündeki engellerin kaldırılmasını isterken şöyle konuştu: "Kültürel haklar tanınmalı ve tüm halklar için böyle olmalıdır. Bizler konferans bileşenleri olarak ortak bir mücadele, perspektif ve ruh oluşturabilirsek, tüm dünya Kürdistan halklarının ezilenlerin meşru taleplerini duymazdan gelmeyecektir. Tarihten kaynaklı en büyük eksiklik birlikti. Eksiklere rağmen bu tabloyu görmek heyecan vericidir. Yüzyıllardır başımıza ne geldiyse egemenlerin başat rolü var ancak asıl sorun mazlumlar ve ezilenler olarak halkların sorunudur ve kesimler bugün burada tarihi bir adım atıyor olmak gurur kaynağıdır. Müzakere sürecinin asli unsuları olarak buradayız."

ÖCALAN: HİÇ KİMSE BİZİ YOK SAYMA KUDRETİNİ ARTIK KENDİNDE GÖREMEZ

Konferasın basına açık kısmının son bölümünde İmralı'da ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına mahkum Abdullah Öcalan'ın gönderdiği mesaj okundu. Konferansın sürecin en saygın çalışmalarından biri olacağına değinen Öcalan'ın mesajında şu görüşlere yer verildi: "Geçen yüzyılda egemen güçler tarafından parçalanarak sömürge statüsüne bile layık görülmeyen ana vatanımız Kürdistan’ın, hakeza Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının kaderi de bu dönemde yeniden belirlenecektir."

Ortak bir gelecek yaratma adına sürdürdükleri mücadelede önemli bir aşamaya geldiklerini belirten Öcalan, mesajında şöyle devam etti: "Kendi anavatanımızda bizi yeryüzünden silmek, yok saymak, köleleştirmek, onursuzlaştırarak teslim almak adına yapılan bütün baskı, katliam, zulüm politikalarını yerle bir eden amansız bir mücadele sonucunda bu noktaya gelmiş bulunuyoruz. Artık hiç bir güç kimliğimizi, dili, kültürümüzü inkar etme kudretini kendinde göremeyecektir. Yakın tarihimiz, düşürülmüş bir halkın kendi öz gücüyle yeniden ayağa kalkışının görkemli direnişine tanıklık etmiştir. Bugüne değin yürüttüğümüz varlık-yokluk mücadelesi, var olma neticesiyle dönemsel zaferini tamamlamıştır. Bu mücadeleyi, şimdi gerçek özgürlüklerle taçlandırmanın zamanının geldiği inancındayım. Coğrafyamızın çok uluslu, çok kültürlü, çok inançlı ve çok dilli gerçekliği karşısında tekçiliği dayatan hiçbir formülün barış ve huzur getirmeyecektir. Toplumu oluşturan farklı öğelerin bir tekini bile dışarıda bırakan, yok sayan, ortadan kaldırmayı hedefleyen hiçbir sistemin başarı şansı olmadığı gibi ahlaki olarak savunulabilecek tarafı da olamaz. Coğrafyamızın onlarca değerinden olan Kürt, Türk, Ermeni, Süryani, Arap, Fars, Türkmen ve daha bir çok halk, Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Yahudi, Alevi, Yezidi ve daha bir çok inanç bir biriyle ast-üst ilişkisi kurmadan, gerçek bir kardeşlik ve eşitlik hukuku içerisinde bir arada yaşayabilirler. Yüz yıllardır bize dayatılan kapitalist ulus devletçilik ve onun yarattığı kapitalist kültür nedeniyle kan gölüne dönen coğrafyamızda öz gücümüze dayanarak yeni bir halklar ittifakı kurmak her zamankinden daha mümkündür. Gerçekte Arap Baharı olarak ifade edilen isyanlar zincirinin de ortaya çıkardığı en önemli gerçek budur. Dışarıdan dayatmalarla bizlere zorla giydirilen bu deli gömleğini parçalayarak çıkarma istediğinden başka bir şey değildir Arap Baharı."

"ÜZERİME DÜŞENİ YAPTIM"

Öcalan, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiğini ve silahı devre dışı bırakarak demokratik siyasi mücadele ile yola devam etme iradesini ortaya koyduğu ilk aşamayı tamamladıklarını ifade ederken, şöyle dedi: "Bundan sonraki aşamada görev ve sorumluluk daha çok konferans bileşenlerinindir. Elbette devlet ve hükümetin de bu süreçte son derece ciddi görevleri vardır. Demokratik siyasetin bütün kanallarını açmak, siyaset üzerindeki her türlü açık ve gizli baskıyı sonlandırmak, yasal ve anayasal güvenceler ile bunu teminat altına almak gibi sorumlulukları vardır. Sürecin sağlıklı ilerleyebilmesinin başka da yolu yoktur. Ancak yine de temel görev ve sorumluluk öz gücümüz yani halkımızındır. Benim içinde bulunduğum İmralı koşulları nedeniyle tek başıma bir müzakereyi yürütmem hem imkansızdır, hem de doğru değildir. Ben, bana yüklenen önderlik misyonum gereğince müzakere sürecinin yolunu açıyorum, bu yolda yürümesi ve sürecin içini doldurması gerekenler de sizlersiniz. Devlet de barışçıl çözüm için samimi ve ciddi ise benim sizlerle, dış dünyayla, diğer arkadaşlarımla ve halkla ilişkilerimi sağlamak zorundadır. Bu temelde geniş katılımla toplanan konferansınız, müzakere sürecinin en temel siyasi mekanizması olmak durumundadır. Kürdistan halklarının bundan sonra hangi hukuk içerisinde bir arada yaşayacağı, dilini, kültürünü nasıl koruyup geliştireceği, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile ve diğer devletlerle hangi hukuk çerçevesinde varlığını sürdüreceği meseleleri eminim ki konferansınızın temel görevlerinden olacaktır. Sizlerin alacağı kararlar ve varacağı sonuçlar bizim yürüttüğümüz müzakere sürecine de yol gösterecektir. Bir halk adına benim tek başıma kararlar almam demokratik olmayacağı gibi gerçekçi de olmaz. Bu nedenle, sizlerin yapacakları çalışmalar neticesinde alacağınız ortak kararlar, her birimizin arkasında duracağı gelecek perspektifi olacaktır. Ulusal demokratik birlik çerçevesinde bir arada yürüteceğimiz mücadele, bizlerin en büyük güvencesi ve garantisidir. Her dönemde olduğu gibi siyasal mücadelemizin bu döneminde de fedakarlığın en büyüğünü gençliğin üstleneceğinden kuşkum yoktur. Genç arkadaşlarımın her açıdan kendini donanımlı hale getirerek bütün saldırılara karşı hazırlıklı olacağından kuşkum yoktur."

"BARIŞ İÇİN KATILDIM"

Konferansa verilen arada gazetecilere konuşan Van ve Hakkari'de etkili korucu Ertuşi Aşireti'nin önde gelen ismi İskender Ertuş, 30 yıldır koruculuk yaptıklarını belirterek, konferansa katılma amacının Türkler ile Kürtler'in birlikte yaşaması olduğunu söyledi. Koruculuğu kabul eden ilk aşiretlerden biri olduklarını belirten İskender Ertuş, 2 bin 400 korucuları bulunduğunu vurgularken, "Koruculuğu henüz bırakmadık. Devlet, 'Bırakın' derse bırakırız. Bizim amacımız; kardeşliktir. Buradaki Kürtler'in barışını, birliğini bütün dünya görmeli. Korucu olup, bu konferansa katılmamız bir çelişki falan da değildir. Konferansa katılmak benim için büyük bir şereftir, aslını inkar eden haramzadedir. Bu konferansa barışın geleceğine inandığım için katılıyorum. Barış için her şeye hazırız. Allah'ın izniyle bu süreç başarıyla bitecektir. İnşallah genel bir af gelecek ve bu sorun da tamamen bitecektir. Süreci başlatan Başbakan Erdoğan’dan Allah razı olsun. Ne biz Türksüz yapabiliriz, ne de onlar Kürtsüz bir şey yapabilir. Biz kardeş ve insanca yaşamak için beraber yaşamak istiyoruz."

TAKSİM PLATFORMUNUN KARARINA SAYGI DUYUYORUZ

Konferansa verilen arada gazetecilerin sorularını da yanıtlayan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Taksim Platformunun aldığı kararla ilgili olarak, şunları söyledi: "Duruşlarıyla ilgili karar alma yetkisine sahip tek platform. Onlar Gezi Parkıy'la ilgili hükümetin idari kararını tümden geri alınmasını ve ortaya çıkan tüm toplumsal sorunların, bu vesiyle ortaya çıkan bütün meselelerin hükümetin ciddiye almasını bekliyorlar. Hükümete şu ana kadar verdiği mesajlarda evet mesajı aldık duyduk diyor ama hani bunu somut olarak duyduğuna gördüğüne dair somut bir şeyler maalesef ortaya çıkmıyor. Biz saygı duyuyoruz Gezi Park'ında, Taksim Platformun aldığı karara" dedi.

İNSANLAR RAHATLIKLA GÖSTERİ YAPABİLMELİ

Konferans için hükümete bir davette bulunmadıklarını belirten Demirtaş, " Biliyorsunuz Kürt konferansı olarak organize edildi. Hükümet tabiki bir gözlemci olarak katılabilirdi" dedi. Eylemlerin devam etmesinin süreci etkileyip etmilemeyeceğiyle ilgili soruyuda yanıtlayan Demirtaş, "Polis şiddeti durmalı, hem de göstericiler hiçbir yerde şiddet kullanmamalı. Yıllardır büyük bir çaba sarfediyoruz. Şiddeti çözüm yolunun dışına çıkarmaya çalışıyoruz. Bunu önemli bir şekilde başardık. Silahlı güçler sınırının dışına çıkıyor. Hükümetin de buna mukabil Türkiye toplumunun sesini, taleplerini özgürce haykırabileceği imkanları yaratması, bunun yolunu açması lazım. Alanlarda, meydanlarda, sokaklarda insanlar rahatlıkla gösteri yapabilmeli, taleplerini ortaya koyabilmeli. Şiddet kullanmadan bunu yapmalı. Hükümete buna karşı şiddet ve baskı yöntemini kullanmamalıdır. Bu çercevede devam edecek gösteriler müzakere sürecini zorlamaz" dedi.

YAŞAR KEMAL'İN MESAJI

Yazar Yaşar Kemal de konferansa bir mesaj gönderdi. 'Değerli Barış ve Demokrasi Konferansı katılımcıları' diyerek mesajına başlayan Kemal şunları yazdı: "Bugün sizinle birlikte olamadım, sizlere bir önceki konferansta da, her fırsat buldukça da söylediğim, yazdığım düşüncelerle sesleniyorum. Dileğim bu sözlere gerek kalmayacak günlerin gelmesi...

Hep dedim ve diyorum; dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir. Her çiçeğin kendine özgü bir rengi, bir kokusu vardır. Dünyamız, bu bin çiçeğinden dolayı güzel, zengin, çeşitlidir. Kültürler her zaman birbirlerini beslemişlerdir. Kültürlerin alışverişi kültürlerin birbirini ezmesi değil, birbirlerini zenginleştirmesidir, beslemesidir. Bir çiçeğin yok edilmesi dünyadan bir rengin, bir kokunun, bir aşılanmanın da yok edilmesidir. Kültürü yozlaşmış bir halk, dumura uğramıştır, yaratıcı gücü kalmamıştır, ölüme mahkum edilmiştir. Bir kültürün yok edilmesi insanlığımızdan da bir parçanın yok edilmesidir.

Bir toplum, hoşgörüsü kadar güçlü, sağlam, haklıdır. Zulmü kadar zalim, yaratıcılıktan yoksun, zayıftır. Irkçılık ise en korkunç hastalıktır. İnsanlık yıkımının altında, insanların yüreğine nefret tohumlarının altında ırkçılık vardır. Türkiyeyi düşünce düşmanlığına, demokrasi düşmanlığına itmekte, kuşaklarımızın bağışlayamayacağı felaketlerde ırkçılığın büyük payı olmuştur.

Bize gereken demokrasicilik oynamaya kalkışmadan, demokrasi kisvesi altında hiç bir gayri insani baskı düzeni sürdürmeyen demokratik bir düzenin kurulmasıdır. Demokrasi bir gereksinmedir. Demokrasi bir denge düzenidir. İnsanların onuruyla yaşadığı, kimsenin temel insan haklarından yoksun bırakılmadığı bir düzendir.

Onuruyla yaşamak, kendi dilini ve kültürünü de onurla taşımak ve yaşatmak demektir. Bu temel bir insan hakkıdır. Bir dil de salt konuşulmakla yaşamaz. Bir dilin yaşaması için, o dilde eğitim olması, dil kurumları, akademileri, enstitüleri olması gerekir.

Yirmi yıldan fazladır Kürt sorunu konusunda yazdıklarımı Bu Bir Çağrıdır kitabımda bir araya getirdim. Önsözde söylediklerimin bazılarını size bir kez daha tekrarlıyorum:

Çok hatalar yaptık ama umutsuzluğa düşmenin bir gereği yok. Bir ülke insanları insanca yaşamayı, mutluluğu, güzelliği seçecekse, bu evrensel insan haklarından, düşünce özgürlüğünden geçer. Dilini ve onurunu istemek en temel ve doğal haktır...

Bu ülkede yaşayan herkesin diline, dinine, tüm insan haklarına sahip olduğu, onuruyla yaşadığı gerçek bir demokraside çözülmeyecek sorun yoktur. Hele ki habire itildiği çözümsüzlüğe kardeşlik bağları ile direnen Türklerle Kürtler arasında...

Ey Türk halkı, Kürt halkı, bu toprakların kültür zenginliği olan tüm halklar, sözüm hepinizedir... Bugün bu ülkede yaratıcılığımız eksilmişse, vicdanımız vurdumduymaz olmuşsa, şiddet hayatımızın her alanında üstümüze çökmüşse, hiçbir kuruma güvenimiz kalmamışsa, bunlar bir kuşak ömrü süregelen bir kirli savaşın insanlığımızda açtığı yaralardır.

Ben diyorum ki bu yaraların sağılması bizim elimizde. Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle elele verelim. Bu bir çağrıdır. Sözüm sizedir."
Güncelleme Tarihi: 16 Haziran 2013, 18:09
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER